ZEKÂT ve FITIR SADAKASI İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
&Amile: Ziraat, nakliyat gibi işlerde kullanılan hayvanlara denir. Sâime, senenin çoğunu meralarda otlayarak geçiren hayvanlara denilmektedir. Bunun karşılığı olarak yemle beslenen hayvanlara “ma’lûfe”, ziraat, nakliyat gibi işlerde kullanılan hayvanlara da “âmile” denilirr
&Cizye: Hz. Peygamber zamanında başlayan, İslam devletindeki akil, baliğ, hür, maddi gücü yerinde ve sağlıklı olan gayrı müslim tebanın erkeklerinden alınan baş vergisine denir.
&Deyn-i Zaîf: Zekâtla ilgili bir kavram olup ‘’zayıf alacak’’ anlamına gelir.
&Deyn-i Mutavassıt: Zekâtla ilgili bir kavram olup ‘’Orta kuvvette alacak’’ anlamına gelir.
&Deyn-i Kavî: Zekâtla ilgili bir kavram olup ‘’Kuvvetli alacak’’ anlamına gelir.
&Emvâl-i Bâtına: Gizlenmesi mümkün olan altın, gümüş ve ticâret eşyâsı cinsinden olan zekât malları. Gizli mallar demektir.
&Emvâl-i Zâhire: Zekât hayvanları ve topraktan elde edilen mahsûl gibi gizlenmesi mümkün olmayan mallar. Açık mallar demektir.
&El-milkü’t-tâm: ’’Tam mülk’’ anlamına gelir.
&Farîza: Kelime anlamıyla takdir ve tayin edilmiş şey, belirlenmiş pay anlamına gelen farîza, dinî bir terim olarak, mükelleften kesin ve bağlayıcı bir şekilde yapılması istenen anlamındadır.
&Fey: Fey, düşmandan savaşsız olarak alınan mallar. Zekat ve ganimet dışındaki mallar. İslam devletinin gayrı müslim tebadan aldığı; cizye, haraç, ticaret malları vergisi, öşür ve diğer bazı gelirlere denir.
&Fî Sebîlillâh: Allah yolunda olan anlamına gelir.
&Garimin: Borçlu olan borcundan başka nisab miktarı malı bulunmayan kişiler anlamına gelmektedir.
&İbnüssebîl: Yol oğlu, yolcu, yola çıkmış ve bir süredir yolda olan kimse demektir.
&İstiğnâ: Asgari zenginlik seviyesinin ne kadar süreceği belli olmayan bir ihtiyaçsızlık haline denir.
&Gınâ: ’’Oturmuş istikrar bulmuş bir zenginlik hali’’
&Harbi: İslam hâkimiyeti dışında kalan bir ülkenin vatandaşına denir.
&Haraç: Hz. Ömer zamanında konulan gayrı müslimlerin topraklarından alınan vergilere denir.
&Hakikî(gerçek) nemâ: Bir malın ticaretle, doğum yoluyla veya tarımla artmasıdır. Ticaret malları, hayvanlar ve toprak ürünleri böyledir.
&Havâic-i Asliye: Zekâta tâbi mallarda aranan bir şart da o malın kişinin aslî ve zarurî ihtiyaçlarının dışında olmasıdır.
&Havelânü’l-Havl: Senenin devretmesi, geçmesi anlamına gelir. Zekat malının üzerinden bir kamerî yılın geçmiş olması demektir.
&Mâlü’d-Dımâr: Faydalanılmayan maldan zekât vermek olarak tarif edilir.
&Ma’lûfe: Yemle beslenen hayvanlara denir.
&Müftâ bih: Kendisiyle fetva verilen demektir.
&Müzâraa: Arazinin yarıcılık usulüne göre kiralanmasına denir.
&Mâl-i Müstefâd: Miras, bağış, mükâfat vb. yollardan gelen gelirlere denir. ‘’Önceden yok iken sonradan ferdin mülkiyetine geçen mal’’ demektir.
&Milkü’t-Tâm: Bir mükellefin fiilen elinde veya onun tasarrufu altında bulunan mala denir. Tam mülk demektir.
&Muallel: Hükmün dayandığı vasfın bilinebilir olması.
&Mukadderât–ı şer‘iyye: Şer‘î belirleme demektir
&Müellefe-i Kulûb: Kalpleri kazanılmak, İslâm’a ısındırılmak veya kötülüklerinden emin olunmak istenen yahut Müslüman-lara faydalı olacakları umulan kişilere denir.
&Mevât: ‘’İşlenmemiş, sahipsiz topraklar’’ demektir.
&Nâmî: Artıcı vasıf demektir.
&Nemâ: Artma ve üreme emektir.
&Hakikî (gerçek) nemâ: Bir malın ticaretle, doğum yoluyla veya tarımla artmasıdır. Ticaret malları, hayvanlar ve toprak ürünleri böyledir.
&Takdirî (hükmî) nemâ: Bir malın kendisinde nemâ imkânının bizzat (potansiyel olarak) mevcut olmasıdır. Altın, gümüş ve parada olduğu gibi.
&Nisab: Zengin olmanın asgari sınırı veya asgari zenginlik ölçüsü. Sözlükte “sınır, işaret, asıl ve kök” anlamlarına gelen nisab kelimesinin terim anlamı; zekâtın vücûbuna alâmet ve ölçü olmak üzere tesbit edilen belirli bir miktardır.
&Nisab-ı Gına: Zekât verme mükellefiyetine dayanan zenginlik ölçüsüdür. Yani nisap miktarının üzerinde bir mala sahip olmak demektir. Oturmuş zenginliktir. Bozulması zor olan zenginliktir. Zikzak çizmeyen zenginliktir. Şirket, holding, muhtaç olmayan zenginliktir. Bu tür zenginliğe nisab-ı gına denir.
&Nisâb-ı İstiğnâ: Zekat veremeyecek kadar bir malı olan, yani nisab miktarı bir mala sahip olmamak demektir. Oturmamış zenginliktir. Bozulması kolay olan zenginliktir. Zikzak çizen zenginliktir. (Bir zenginleşen bir fakirleşen insan durumu) Bu tür zenginliğe nisab-ı istiğna denir.
&Nami: Artıcı, gelir getirici anlamına gelir.
&Nemâ: Malın sahibine gelir, kâr, fayda temin etmesi yahut kendiliğinden çoğalma ve artma özelliğine sahip bulunmasıdır.
&Sâî: Sözlükte “tahsildar, müvezzi, koğucu” gibi anlamlara gelen sâî, dinî bir kavram olarak, zekat toplayıcısı demektir.
&Sâ‘: Bir hacim ölçüsü birimidir. 2.75 litre olarak ifade edilir.
&Sâime: Senenin çoğunu meralarda otlayarak geçiren hayvanlara denir.
&Öşür(Uşr): Toprak ürünlerinden alınan onda bir anlamına gelen zekâta denir. Arapça onda bir manasına gelen `uşr kelimesi, Türkçe’de, ziraat mahsulünden alınan zekat ile gümrük vergisini birbirinden ayırmak amacıyla farklı olarak okunmuştur. Ziraat mahsülünden alınan zekat için öşür denilirken, gümrük vergisi için ise uşr şeklinde okunmuştur.
&Rikab: Kur’an-ı Kerim’de boyunduruk altındaki kimseler için pay ayrılmasından söz edilir. Bu rikab kavramı ile açıklanmıştır.
&Rikâz: insanlar tarafından yer altına gömülüp gizlenen her türlü kıymetli maden ve eşyaya denir
&Lukata: ’’Buluntu eşya’’ demektir.
&Tathîr: ’’Temizleme’’ demektir.
&Tezkiye: Arıtma demektir.
&Takdirî (hükmî) nemâ: Bir malın kendisinde nemâ imkânının bizzat (potansiyel olarak) mevcut olmasıdır. Altın, gümüş ve parada olduğu gibi.
&Temlik: Zekâtı, ona ehil olanlara vermek demektir. Zekâtın bizzat fakirin eline ulaşmasıdır. Mülkiyetine geçirmektir. Zekâtı, ona ehil olanlara vermek yani (gerçek ihtiyacı olan) kişilere vermek demektir.
&Tebi: Zekât verilecek erkek buzağına denir.
&Tebia: Zekât verilecek dişi buzağına denir.
&Ve’l âmilîne aleyhâ: Zekât işinde çalışanlar.
&Zekât: Artma, çoğalma, arıtma ve bereket anlamına gelen, Allah’ın, belirli yerlere sarf edilmek üzere dince zengin sayılan kişilerin mallarından belli bir payın alınması işlemini ifade eden bir kavramdır.
&Zilyet: Malın mülkiyetine fiilen sahip harcama yetkisi olan kişidir.
&Fıtr=Fitre: Sözlükte yaratmak, icat etmek, kesmek, yarmak, ikiye ayırmak, orucu açmak, oruca son vermek ve iftar etmek anlamlarında kullanılır.
&Fıtır sadakası: Türkçe’de fitre şeklinde söylenen “fıtır sadakası” dinî bir terim olarak Ramazan bayramına kavuşan ve temel ihtiyaçlarının dışında belli bir miktar mala sahip olan Müslümanların kendileri ve velâyetleri altındaki kişiler için yerine getirmekle yükümlü oldukları malî bir ibadettir.
&Nisap: Zekât, sadaka-i fıtır ve kurban gibi ibadetler için konulan bir zenginlik ölçüsüdür. Nisap, asgarî zenginlik ölçüsü şeklinde de tanımlanabilir. Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak bu kadar mala sahip olan kişi dinen zengin sayılır. Böyle bir kişi, zekât veya sadaka alamayacağı gibi; sadaka-i fıtır vermek ve kurban kesmekle de yükümlü olur.
&Havaici asliye: Bir insanın ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin muhtaç olduğu temel ihtiyaç maddelerine denir. İnsanın asil ihtiyaçları olan oturduğu ev, giydiği elbiseler, ev eşyası, bineği, kullandığı silahı, ticaret için olmayan kitapları, zanaat aletleri gibi geçimini sağlayan şeylerdir.
&Sadaka: Allah rızası için karşılıksız olarak fakirlere verilen mal, para, ilim gibi insanın muhtaç olduğu herhangi bir şey`e sadaka denir. Sadaka farz, nâfile bütün yardımlara şâmil olduğu için, zekâta da sadaka denilmektedir. Fakat sadaka deyince, ilk akla gelen nâfile sadakalardır. Sadaka vermekte, dünyevî ve uhrevî pek çok faydalar vardır.
&Sadaka-i cariye: Sürekli hayır getiren sadaka demektir. Öldükten sonra da, amel defterimize sevap yazdıran sadakadır. Sadaka-i cariye, cami, çeşme, yol yapmak, ağaç dikmek, faydalı ilmi eser bırakmak gibi insanlara faydası dokunan her çeşit iyi işlerdir.
&Vedia: ’’Emanet mal’’ demektir.
&Ve’l âmilîne aleyhâ: ’’Zekât işinde çalışanlar’’ demektir.
&Zekâtü’r-re’s: Başa izâfe edilerek “zekâtü’r-re’s” (baş zekâtı) şeklinde anılan bir kavramdır. Fıtır sadakasını ifade eder.
&Zâhirî: ’’Açık’’ demektir.