TEFSİR İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
&Âmm: Lügatte “sayıca çok olan şeylerin hepsini kapsayan” demektir. Bir kullanımda sözlük anlamına uygun olarak bütün fertleri istisnasız bir şekilde kapsayan lafza denir.
&Akli Mecaz. Hakiki failine isnadına mani bir karinenin bulunması şartıyla bir alakadan dolayı bir eylemin gerçek failinden başkasına isnat edilmesine denir.
&Alamet: İşaret, iz, nişan anlamında olan bu kelime terim olarak: Her bir babı diğerlerinden ayıran işaret anlamındadır.
&Aksamü’l-Kur’an: Kur’an-ı Kerim’de yer alan yeminlere denir. Kur’an’daki yeminlerle ilgili tefsir yazan; İbnü’l-Kayyîm’dır.
&Ayat-ı Hırz: Okunduğunda veya üzerinde taşındığında Allahın muhafazasına-korun-masına kavuşmaya sebeb olan ayeti kerimelerdir.
&Bab: Kapı, bölüm, fasıl manasındadır. Terim olarak: Yapılarındaki değişikliğe göre isimlendirilen her bir kelime kalıbına “BAB” denir.
&Beyan: Hz. Rasulün(s.a.v) Kur’an nasla-rını gerektiği şekilde açıklaması (Mübhem, Mücmel ve Müşkil) demektir.
&Beyani Te’vil: Daha çok mutasavvıfların kelamcıların müfessir ve dilcilerin kullandığı yorum yöntemine denir.
&Beyned Defeteyn: Kur’an’ı iki kapak arasında bir Mushaf haline getirilmesi durumuna denir.
&Burhani Te’vil: En meşhur kuramcısı İbn-i Rüşd olan, akılla elde edilen te’vil yöntemine denir.
&Bina: Her bir babın kendine has ifade ettiği mana ve kullanılış yönlerini gösteren bu kavram sözlükte yapı manasındadır.
&Darb-ı Mesel: Meselin yeni bir durum için söylenmesine denir. Kur’ân-ı Kerim’de şibih, nazir, delil, hüccet, bir nesnenin sıfatı, halk arasında kabul görüp yayılmış ve meşhur olan güzel veciz sözlere ve Atasözlerine denir.
&Devri Mihne: Kur’an’ın yaratılmış olmadığını savunan âlimlerin maruz kaldığı işkenceler dönemine denir.
&Dil: İnsana duygu ve düşüncelerini açıklama ve bildirişimde bulunma imkânı sağlayan sesli göstergeler sistemine denir.
&Dilbilimi: Dil yetisinin ve doğal dillerin bilimsel incelenmesine ne denir?
&Dirayet Tefsiri: Ayet, hadis ve akli, felsefi, güncel yorumlarla yapılan tefsirdir. Akla ve yoruma dayalı tefsirlerdir. Rasûlallah’tan gelen rivâyetler esas alınarak, Kur’ân-ı Kerîm’in lisân bilgilerine ve zamanın fen bilgilerine, aklî ilimlere göre yapılan açıklamalara denir.
&Ekol: Bir bilim ve sanat dalında ayrı nitelik ve özellikleri bulunan yöntem ve akımdır.
&Elfâzu’l-Kur’an: Her biri kendi içinde müstakil bir çeşit olan ve belli prensip ve kurallara sahip lafız türlerini karşılayan bir kavramdır.
&Esbâb’ı-Nüzûl: Âyet ve sûrelerin nerede ne zaman ve hangi olay hakkında nâzil olduğu konularıyla ilgilenmektedir. Kur’an’ın anlaşılması ve tefsiri için büyük yardım sağlayan ilimdir.
&Emr-i bi’l Ma’ruf ve Nehy-i Ani’l- Münker: İyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalışmak. Bu faaliyetin farz olduğu hususunda birleşmişlerdir.
&Fedâilü’l-Kur’ân(Fezâilü’l-Kur’ân): Kur-’ân’ın faziletleri ilmidir. Kur’an’ın bazı sûre ve âyetlerinin faziletinden bahseden rivayetleri bir araya getiren ilme fezâilü’l-Kur’ân denilmiştir. Konuyla ilgili hadis kaynaklarında yer alan bölümlere ek olarak III. yüzyılın başlarından itibaren müstakil eserler kaleme alınmıştır.
&Filoloji: Dil yoluyla toplumun kültürünü incelemeye denir.
&Furûk: İki mütekarib(yakın) kelime arasındaki ince farkları tespit etmeyi amaçlayan dil nazariyesine denir.
&Garib: Yabancı, anlaşılmaktan uzak ve kapalı gibi anlamlara gelmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de yer alan, Araplar arasında da yaygın bir şekilde kullanılmadığı için pek bilinmeyen kapalı kelimelere(lafızlara) denir. Başka bir tarifle az kullanılması farklı lehçe ve dillerden alınması sebebiyle manası sözlükler veya uzmanlarına başvurulmadan anlaşılamayan kapalı lafza denir.
&Garib’ul Kur’an: Yüce Yaratıcı, görevlendirdiği her peygambere, kavmi kendisini daha iyi bir şekilde anlasın diye, o kavmin diliyle vahiy gönderiyordu: Ancak Kur’ân-ı Kerim’de, o zamanki Arapçaya girmiş bulunan yabancı kelimelere nadiren de olsa rastlamak mümkündür. Kur’ân-ı Kerim’de bulunan bu yabancı kelimelere garib ismi verilmiştir. Kur’an’ın tefsiri esnasında zor anlaşılan kelimelerin açıklanmasını konu alan ilme denir.
&Garanik Olayı: Kur’ân’ın -hâşâ- indiği andan beri tamamen korunmadığını, ona da bazı şeylerin karışmış olabileceğini iddia eden birtakım din düşmanlarının bir olayı tamamen saptırarak yorumlamalarından ibarettir. Güya peygamberimiz kendi heva ve şeytanın dürtmesiyle vahiy olmayan şeyi vahiy diye söylemiş. Bunu Kur’an tamamen ayetlerle reddetmiştir.
&Garanik Kıssası: Peygamberimiz Kabe’nin yanında Necm suresinin 19-20 ayetlerini “Gördünüz mü, o Lat ve Uzzayı, ve üçüncüleri olan ötekini, Menatı“ okuduktan sonra secde ayetine gelince secdeye varmış, bunu gören bütün kafirler de secde etmişler. Müşrikler, putlarının Peygamber tarafından övülmesine sevinmişler.
&Gizli Mesel: Mesel lafzı kullanılmadan bir durumu bir niteliği veya bir olayı ya doğrudan ya da isti’are ve kinaye yoluyla veciz bir şekilde anlatan mesel türüne denir.
&Hafi: Usûl-i fıkıh ilminde, mânâsı açık olduğu hâlde söyleyenin maksadını ifâde etmede kapalı, gizli söze denir. Yani, Aslında konulduğu manayı açıkça gösteren bir kelime olup, anlamın bazı kişilere uygulanmasında belirsizliği ve kapalılığı bulunan sözcüklere denir. “Kâtil mîrâsçı olamaz” hadîs-i şerîfinde kâtilin; bilerek mi bilmeyerek mi öldürdüğü kesin bilinmediği için KATİL sözü hafi bir lafızdır.
&Hâss: İlk vaz’da (icatta) tek bir manaya ve-ya sınırlı sayıdaki fertlere delalet eden lafza denir.
&Haşyet: İmanın daha üst hali yani eyleme ve ruha dönüşmüş haline denir.
&Hakikât: Bir kelimenin dilde konulduğu ilk ve temel anlamında kullanılmasına denir.
&Havâssü’l-Kur’ân: Kur’an’ı Kerim’in havas ve esrarı demektir. Esmâ-i hüsnâ île bazı sûre ve âyetlerin dileklerin kabulündeki tesirlerini ifade eden bir tabirdir. Tecrübe yoluyla elde edilen bilgilerden söz eden ve kelime âyet ve sûrelerin belli bir tertibe göre okunması veya yazılması halinde niyet ve maksada uygun sonuçlar veren tesir eden bir ilimdir.
&Halku’l-Kur’ân: Hicri 2. yılın ilk yarılarında tartışılmaya başlanılan konulardan biri de Halku’l-Kur’ân meselesidir. Halku’l-Kur’ân, Kur’ân’ın sonradan yaratılmış olması anlamına gelmektedir. Günümüz açısından pratik bir yönü olmasa da bir dönemde üzerinde büyük tartışmaların olduğu, hatta pek çok kimsenin kabul etmediğinden dolayı ağır işkencelere maruz kaldığı bir konudur.
&Hurafi Mesel: İnsan dışındaki varlıkların dilinden aktarılan ve eğitimede ahlaki ders ve öğüt verme veya mübah ve latife amacıyla kurgulanmış küçük sembolik hikâyelere denir.
&İ’câz: Bir kişiyi aciz bırakmak, bir kimsenin aczini ortaya çıkarmak anlamına gelir.
&İ’cazül Kur’an: Kur’an’ın dil bakımından üstünlüğü demektir. Kur’ân’ın özlü oluşu, kelime ve cümlelerinin derin ve eşsiz anlamlar taşıması demektir. İ’caz, zaâ’f manasına gelen a’cz kökünden türemiştir. Kur’an’ın benzerinin yapılamaması demektir.
&İçtihadü’l-Kıyasi: Müctehidin yeni karşılaştığı bir meselenin çözümünde ölçü olarak kullanmak üzere hükümlerin dayandıkları illetleri, her hükmün illetini ayrı ayrı tesbit etmesine ve hakkında nass bulunmayan bir hükmü, hakkında nass bulunan bir hükme, tesbit ettiği ortak illetlere dayanarak kıyas yapmak suretiyle hüküm çıkarmasına denir.
&İstiare(Detay): Bir şeyi türlü yönlerden benzediği başka bir şeyin adıyla anma sanatıdir. Bu bakımdan istiare hem bir mecaz sanatı, hem de benzetme sanatıdır. Benzetme, yalnız benzeyen veya kendisine benzetilenle yapılırsa istiare sanatı ortaya çıkar. Bu da kendisine benzetilenle yapılıyorsa açık istiare, yalnız benzeyenle yapılıyorsa kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır.
&İsti’are: Benzerlik alakasında ve hakiki anlamın kastedilmesine engel bir karineden dolayı kelimenin hakiki anlamının dışında kullanılmasına denir.
&İstinbat: Kelime olarak, araştırmak, izlemek anlamına gelen, Terim olarak; düşünmeyi gerektiren kapalı bir kelimeden hüküm çıkarma anlamına gelen Kur’ani bir kavramıdır.
&İspat: Yüce Allah’ın bir şeyi yoktan var etmesini, varı yok etmesini, kanıtlamasına denir.
&İlhad: Kelime genel olarak, Allah’ın varlığına, birliğine inanmama, gerçek itikattan sapma, inanç bozukluğu, itikatsızlık, dinsizlik gibi mânâlarda kullanılmıştır.
&İtnab: Edebiyatta sözü, gerektiğinden fazla kelime veya cümle ile uzatmaktır. İtnab, kastedilen manayı daha çok kelime ile ifade etmektir.
&İrfani Te’vil: Tasavvuf erbabının kalbine sezgi keşf ve ilham yoluyla doğan bilgi türüne denir.
&İ’rabü’l Kur’an: İlmi ayetlerdeki söz dizimi ve cümle yapısını ele alarak Kur’an’ı filolojik(gramer) yönden tahlil etmeye ve kastedilen anlamlara ulaşmayı hedefleyen ilme denir.
&Kur’an’ın Tevkifi: Hz. Peygamber zamanında vahiy geldikçe ayetler ”Bu surenin şurasına koyun!” diye vahiy kâtiplerine bildirilmek suretiyle tertip edilmesine denir.
&Kinayeli Lafız: Sözü söyleyen kişinin niyetine veya o andaki durumun delaletine göre hükmü sabit olan sözlere denir.
&Kıssa: İz sürmek, peşinden gitmek, bir haberi ya da sözü açıklamak, bildirmek, saçı makasla kesmek ve göğsün üst kısmı gibi anlamlara gelir. En temel anlamı bir şeyin izini sürmektir. Önceki toplulukların, milletlerin şahısların, nebi ve rasullerin başından geçen (hicret, Uhut, Mekke’nin Fethi, İfk Hadisesi v.b) hadiseleri anlatan Kur’an birimlerine denir.
&Kıyas-i Mesel: Soyut kavramları tasvir teşbih ve temsil yoluyla açıklayan uzun tasvire denir.
&Kısas’ul-Kur’an: Allah, muhataplarına tevhid ve ahlak ilkelerini, tarihin kanun-larını anlatırken, öğretirken, pedagojik açıdan çok önemli bir metodu kullan-mıştır. Tarihte yaşanan hadiseleri dini ve ahlaki bir şekilde insanların önüne koymaktır.
&Lehv: Eğlence, oyun ve teselli demektir. Mekke Müşriklerinin ıslam ve Müslümanlar karşısında olumsuz tutum ve davranışlarını özetler.
&Luğatu’l-Kur’ân: Kur’ân’daki Kureyş lehçesi dışındaki lehçeleri beyan ettiği için ve kelimelerin luğat anlamlarını vermesi sebebiyle Garib’ul Kur’an’a verilen isimdir.
&Luğavi Mecaz: Bir alaka vasıtasıyla ve hakiki anlama engel bir karinenin bulunmasıyla lafzın konulduğu mananın dışında bir anlamda kullanılmasına denir.
&Ma’ruf: İyi, doğru kabul edilen davranıştır. İnsanın memnun olduğu şeylerdir.
&Mantuk: Te’vile ihtiyaç duyulmadan sözden doğrudan anlaşılan manaya Mantuk adı verilir.
&Mevzun: Ölçülen; her bir kalıp için zikredilen örnek anlamındadır. (İki kefeli terazi bu iki kavramı anlatmakta örnek olarak kullanılabilir.)
& Mezhep: Dinin itikadi ve ameli hükümlerini anlama ve yorumlama konusunda kendine özgü yaklaşımlara sahip olan düşünce sistemidir.
&Mesel: Atalardan gelen ve onların yüzyıllar içindeki deneyim ve gözlemlerine dayalı düşüncelerini değişmez kalıp ve klişeleşmiş(kalıplaşmış) özlü sözlerle öğüt ve hüküm içerecek biçimde yansıtan halleri açıklamak ve örneklemek amacıyla kullanılan anonim özdeyişe denir.
&Mensuh: “Hükümsüz bırakılan, değiştirilen, silinen, ortadan kaldırılan” delile (ayete) denir.
&Mecâz: Bir kelimenin hakiki anlamıyla arasındaki bir ilgiden ve hakiki anlamın kastedilmesine engel olan bir alaka ve karineden dolayı hakikat anlamı dışında başka bir manada kullanıldığına hükmedilen söze denir.
&Mecazu’l-Kur’an: Kur’an-ı Kerim’de keli-meler hakiki manalarında kullanıldıkları gibi, bazen de mecazi manalarda kullanılırlar. Kelimelerin hakiki mana-larında kullanılmış olmasında bir ihtilaf yoktur. Kelimelerin mecazi kullanılışına gelince bu hususta görüş ayrılıkları be-lirmiştir. İslam alimlerinin çoğunluğu, Kur’an’da mecazın varlığını kabul etmiş-lerdir.
&Mecaz-ı Mürsel: Alakası benzerliğin dışında bir şey olan ve bir karineden dolayı hakiki mananın dışında bir manada kullanılan luğavi mecaz çeşidine denir.
&Meal: Ayeti celilelerin mana ve ilahi işaretlerini, insan aklının imkânı ölçüsünde yapılan tercümelere denir. Istılahta, bir sözün mânâsının her yönü ile aynen değil de, biraz noksanı ile ifade edilmesine meâl denir.
&Meani’l Kur’an: Kur’an’daki Allah’ın murad ettiği anlamı açıklamayı hedef edinen ilme denir.
&Müfessir: Kur’an-ı Kerim’i başından sonuna kadar ayet ayet ele alıp belli bir yöntemle açıklamaya çalışan, tefsir eden ve yorumlayan İslam âlimine denir.
&Mübhem: Kur’an-ı Kerim’de sarih olarak isimleri zikredilmeyip de, ismi mevsuller veya zamirlerle zikredilen erkek veya kadınlar olduğu gibi, melek veya cin veyahut da bir topluluk veya kabile de olabilir. Bu gibi ismi mevsullerin veya zamirlerin kime delalet ettiğini bilmek kolay bir şey değildir. O haberlerin sağlam senetlerle, Rasulullah, sahabe ve tabiuna ulaşması gerekir.
&Müfesser: Usûl-i fıkıhta, nass denilen lafzdan daha açık olan lafızdır. Nass, sevkedildiği mânâya açıkça delâlet eden lafızdır. Kur’ân-ı kerîm’de bulunan salât, zekât gibi kapalı kelimeler, Peygamber efendimiz tarafından açıklanmıştır. Böylece bu kapalı kelimeler müfesser hâline gelmiştir.
&Mübhemâtu’l-Kur’ân: Kur’ân-ı Kerîm’de değişik hikmetlere binaen bazı yer ve şahıs isimleri belirtilmemiş, olayın geçtiği zamanın tarihi verilmemiştir. Bu türlü âyetlere müphem âyetler, genel olarak bu ilme de Mübhemâtu’l-Kur’ân (Kur’ân’ın Mübhematı) denmektedir.
&Müşkil: Kur’an’da insan dili kullanıldığından bazı ifadeler, her zaman kolayca anlaşılamamaktadır. Bu duruma müşkil denir.
&Mücmel: Detaya girilmeden ana hatlarıyla sunulduğu için sözün sahibi tarafından bir açıklama yapılmadıkça kendisinden kastedilen mananın anlaşılamadığı lafızlardır. Başka bir ifade ile Kur’an’da sözü söyleyenin açıklamadığı sürece anlaşılmayan kapalı olan lafza(ayetlere) denir.
&Mücmeli Beyan: Kur’an’da ayrıntısı veril-meyen konuların Peygamberimiz tara-fından açıklanmasıdır.
&Mücmel’in Teybini: Peygamberimiz’in kendisinden ne kastedildiği anlaşılamayacak kadar kapalı olan ayetleri açıklamasına anlaşılır(öz) hale getirmesine denir.
&Mübhemin Tafsili: Peygamberimizin anlam bakımından belirsiz ve anlaşılmaz ayetleri açıklamasına denir.
&Müşterek lafız: Çeşitli yer, zaman ve durumlarda iki veya daha fazla anlam ifade eden veya ifade etmesi için konulmuş kelimelere denir.
&Müşkilin Tavzihi: Peygamberimizin ayetler arasındaki çelişki zannını ortadan kaldırmak için yaptığı açıklamaya denir.
&Müşkilü’l-Kur’an: “Kur’an ayetleri arasında ilk bakışta zahiren çelişkili, tenakuz ve ihtilaf gibi görünen, aslında çelişkili olmayan ifadelerle ilgili ilme” denir. Kur’an okurken zihne takılan ayetlerdir.
&Mürsel mesel: Teşbih unsuru olmaksızın çok veciz bir lafzın: yoğun bir anlamla ortaya konan bir kısım ayetlerin vecize gibi değerlendirmesine denir.
&Mütercem: Arapçada ismi meful olduğu için ‘’tercüme edilmiş’’, ‘’bir dilden diğer dile çevrilmiş şey‘’ anlamına gelmektedir
&Müteşabih: Birçok manaya ihtimali olan ve bu manalardan birini tayin edebilmek için harici bir delille ihtiyacı olan ayetlere denir. Başka bir ifade ile iki şeyden birinin diğerine benzemesi anlamına gelir. Birden fazla manaya gelen, manası açık olmayıp manasında kapalılık bulunan, açıklamaya ihtiyaç duyulan veya muhkem ayetlere ters gibi görünen ayetlere denir.
&Müevvel: Lafzın zahir olan manasından alınıp, bir delile dayanarak zahir olmayan başka bir manaya çekilmesine te’vil dendiğine göre te’vil edilmiş lafza da müevvel denir.
&Mükaşefe: Kalp gözünün açılması ve gayb âleminin görülmesini sağlayan haldir.
&Muhkem: Tecrübelere dayanılarak sağlam, açık, yorum götürmez, şüphe kabul etmez, doğru, iyi ve hatasız, gerektiği gibi yapılan şey anlamına gelir. Manası açık olan, yoruma ve te’vile ihtiyaç duymayan herkes tarafından anlaşılan ayetlere denir.
&Nasih-Mensuh: Hükmü kaldırılmış olan ayete mensuh, hükmü ortadan kaldıran ayete de nasih denir. Nasih ve mensuh ile ilgili tefsir yazan; Ca’fer en-Nehhâs’tır. Kur’an-ı Kerim’de 66 tane nâsih ve mensuh ayet bulunmaktadır.
&Nass: Kat’ilik, kesinlik, açıklık. te’vile ihtimali olmayan söz veya delildir. Fıkıh usulünde ise, gönderiliş gayesine uygun olarak, manasına açık bir şekilde delalet eden lafızdır Nass hükme delaleti bakımından, zâhirden daha kuvvetlidir. Çoğulu nüsûs olan ‘’Nass’’ kavramı; Âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere denir.
&Nezâir: Kur’an’da farklı kelimelerin (eşanlamlı) aynı anlama gelmesine, yani bir yerde zikredilen kelime, diğer yerde farklı lafızda zikredilen kelimenin lafzına benzer bir şekilde tefsir etmeye denir.
&Nezâir Sanatı: Şifa ve Furkan kelimeleri ‘’Kur’an’’ anlamına, zelzele ve deprem kelimeleri ‘’Yer sarsıntısı’’ anlamına gelir. Eşanlamlı sözcüklerle yani farklı sözcüklerle aynı anlamı ifade etme sanatına denir.
&Nesh: “Bir hükmü değiştirmek, iptal etmek, silmek, ortadan kaldırmak” Bir nassın hükmünün ya yerine bir nass gelerek veya hiçbir nass gelmediği halde belli bir zaman sonra kaldırılması anlamına gelen bir kavramdır
&Resmü’l Mushaf: Bu ilim daha çok konunun teknik yönüyle ilgilendiği için kıraat ilmiyle birlikte mütalaa edilmelidir. Hz. Osman tarafından çoğaltılıp çeşitli merkezlere gönderilen Mushaflardaki imlâ özellikleri bu mushaflarda yazım hatası olup olmadığı konuları resmü’l-mushafın alanına girer.
&Rivayet Tefsiri: Ayet ve hadislerle açıklama yapılan tefsirlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’deki bâzı âyet-i kerîmelerin başka âyetlerle veya Peygamberimizin sünneti veya Ashâb-ı kirâmın mübârek sözleriyle açıklanmasına denir.
&Sahabî: Peygamber Efendimiz’e iman ederek O’nu gören ve Müslüman olarak ölen kimselere denir.
&Sistematik Fihrist: Kur’an-ı kendi içinde konularına göre tasnif eden (sınıflandıran) eserlere denir.
&Sarih Lafız: İster hakikat ister mecaz anlamında, çok kullanılması nedeniyle kendisi ile kastedilen anlam açıkça anlaşılan sözler ve ifadelere denilir.
&Sarf ve Nahiv İlmi: Ayetlerin doğru anlaşılmasına katkıda bulunan ilime denir.
&Sair Mesel: Arap atasözlerini karşılayan mesellere denir.
&Sarih Mesel: Mesel lafzı kullanılarak teşbih yoluyla yapılan mesellere denir.
&Semantik: Bir dilin temelini oluşturan kelimeleri ayrıntılı bir şekilde tahlil ederek anlamlarını doğru bir şekilde ortaya koyma demektir.
&Semiyotik: Canlı varlıkların birbirleri arasında bildirişim amacıyla kullandıkları her tür işaret sistemini ele alan ilimdir.
&Se’îr: Kur’an’ı Kerim’i anlamaya yardımcı ilimlerden Vücûh ve Nezâir ilmidir. Vücûh: Bir kelimenin farklı ayetlerde birden fazla anlama denk gelmesidir.
&Nezâir: Farklı kelimenin aynı manaya denk gelmesidir.
&Siyak: Bir ifadenin önünde ve arkasındaki birimlerle sergilediği ilişkiler bütününe denir. Ayet içi siyak münasebeti, ayetler arası siyak münasebeti, farklı konular arası siyak münasebeti, sure içi siyak münasebeti, sureler arası siyak münasebeti ve bütün Kur’an içi siyak münasebeti olmak üzere 6 temel unsur yer alır.
&Tenezzülât-ı İlâhiye: Kur’an-ı Kerim’in beyanı ve anlatımı o derece harikadır ki en basit bir âmîye dahi en derin hakikatleri kolayca anlatmakta, okuyan da kolay bir şekilde anlamaktadır. Nasıl ki bir insan çocuk ile konuşurken bir nevi çocuklaşır ve basit ifadelerle ihtiyaçlarını karşılar. Aynı şekilde yüce Allah da insanların anlamaları için onların anlayış seviyesine inerek ona göre hitap etmiştir.
&Tahsiniyat: Kişileri ve toplumu düzeltmek, güzelleştirmek vb. amaçları gerçekleştirmek için kendisine gerek duyulan kurallara denir.
&Tefsir bi’r-Rivaye: Ayetlerin açıklanmasında başka ayetleri, Hz. Peygamber ve ilk nesil Müslümanlarının açıklamalarını aktarmak suretiyle yapılan tefsire denir.
&Tasrif: Sözlükte değiştirme, çevirme anlamındadır. Terim olarak: Bir olan mastardan çekim yapmak suretiyle kelime türetmeye denir.
&Tenasüb ilmi: Ayet ve sureler arasındaki uyum ve ahengi(kendi içindeki bütünlüğü) inceleyen ilim dalına denir. Tenasüb ilmine dikkatle eğilen ve azami gayret gösteren, Kur’an araştırmalarındaki yerini ifade eden en önemli müfessirler; Fahreddin Razi ve Ebu Bekir İbnu’l-Arabi’dir.
&Tefsir: İnsan gücünün yettiği kadarıyla Kur’ân-ı Kerim’de Allah’ın murâdını araştıran bir ilimdir
& Tekraru’l-Kur’an: Kur’an-ı Kerim’de bazı kelime ve ayetlerin bir veya birkaç yerde tekrar edilmiş olması “Tekraru’l-Kur’an” terimi ile ifade edilmiştir. Tekrarın sebebi tekrar edilen şeye önem vermek ve dikkat çekmektir. Tekrarın gayesi de teşvik etmek, sakındırmak, rağbeti artırmak, şükre önem vermek, haber verilenleri teyid edip kuvvetlendirmektir.
&Tefsir Tarihi: Başlangıçtan zamanımıza kadar, lügat, belâgat, edebiyat, nahiv, fıkıh, mezhep, felsefe, tasavvuf ve daha pek çok açıdan tefsirler meydana getirilmiş, bu çeşitli alanlardaki tefsirlerde farklı usuller ortaya çıkmıştır. Sözü edilen bu faaliyetler, tefsire yönelik bir târih süreci oluşturmaktadır ki, buna da “Tefsir Târihi” denilmektedir.
&Terğib: Kişiyi bir şeyi yapmaya veya bir şeyi elde etmeye rağbetlendirme ve teşvik etme demektir.
&Tercüman: Bir sözü şifahen bir dilden başka bir dile çeviren insanlara denir.
&Tercüme: Bir kelâmın mânâsını diğer bir lisanda dengi bir tabir ile aynen ifade etmektir. Başka bir ifade ile bir sözü, söylendiği ya da tercüme edildiği dilde tefsir etmek anlamına gelir. Abdullah bin Abbas için ‘’Tercümanu’l Kur’an’’ tabirinin kullanılması bu sebebe dayanır
&Terhîb: Terğibin aksidir. İnsanı bir şeyden sakındırma ve feci âkibetten korkutma anlamındadır.
&Te’vil: Bir lâfzîn anlamını gayesine uygun şekilde yorumlamak, muhtemel manalarından en uygun olanı görmektir. Görünürde birbiriyle uyumlu iki ihtimalden birine manayı yöneltmektir. Nassı zahiri manasından çıkarıp muhtemel bulunduğu başka bir manaya hamletmeye te’vil denir.
&Tevafuk: Hususen tesadüfe verilme ihtimali olmayan ve arkasında İlâhî bir kasıt ve iradenin varlığı hissedilen denk gelmelere denir. Başka bir tarifle; Rab, Kur’an ve Resul kelimelerinde ve Allah lafzı mükerrer olarak geçmektedir. Bu lafızlar, her sayfada ya alt alta, ya da karşılıklı sayfalarda üst üste, ya da bir yaprağın iki sayfasında sırt sırta gelerek, ya da sayfalar arasında birbirine denk gelmelerine denir. Kur’an’ın yazısında olan Tevafuk mucizesini ilk olarak geçen asırda Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri keşfetmiştir.
&Tedebbür: Kur’an okuyarak onun derin anlamları üzerine düşünmeye denir.
&Tefekkür: Allahın nimetleri eşyanın yaratılış hikmetleri üzerine düşünmeye denir.
&Teemmül: Dış dünyadan sıyrılarak ilahi ve ezeli hakikatler üzerine yoğun biçimde kafa yormağa denir.
&Teshîr: Gökteki ve Yerdeki Her şeyin insanlığın hizmetinde olması demektir.
&Teşbih: Belli bir maksat için aralarındaki ortak bir nitelikten dolayı bir şeyi başka bir şeye benzetmeye denir.
&Teşri: Rasulüllahın Kur’an’da bulunmayan hükümleri koyması demektir. Allah tarafın-dan vahiyde bulunmayan bazı hükümleri koyma yetkisi peygamberimize verilmiştir
&Tenevvü: Çeşitlilik demektir. Tefsir konusunda ashabın ihtilaf sebebi anlamına gelir.
&Tebyin: Açıklamak anlamına gelir. Müşkil ayetlerin, Kur’an’da ayrıntısı verilmeyen konuların, sahabe-i kiramın anlamakta zorlandığı ayetlerin, Umumiyet ifade eden ayetlerin ve Kur’an’da bulunan ucu açık ifadelerin peygamberimiz tarafından açık-lanmasıdır.
&Tencimu’l-Kur’an: Kur’ân ayetlerinin 23 senelik risâlet devresi içerisinde Rasulül-lah(s.a.v)’e parça parça indirilmesine Tencîmu’l-Kur’ân denir.
&Tezkiye: Temizlemek ve arındırmak demektir. İçinde bulunduğu toplumu her türlü kötülükten temizlemek demektir. Ama önce nefisleri kirlerinden temizleme işini gerçekleştirmektir.
&Tıbâk: Tabak veya tabaka isminin çoğuludur. Allah tabaka tabaka yedi gök yaratmıştır. Tâbaka fiilinin mastarıdır. Allah yedi göğü tabaka tabaka olarak yarattı.
&Üslûbu’l-Kur’ân: Kur’ân’ın sözlü yapısında, sûrelerinde, âyetlerinde, kıssalarında, öğüt ve telkinlerinde, delil ve tartışmalarında göz kamaştırıcı, duyanları hayrette bırakıcı bir ifade tarzı kullanılmıştır. Bu, Kur’ân’ı önceki semâvî kitaplar arasında eşsiz bir konuma getiren, insanların normal konuşma, ifade ve hitap şekilleri içinde benzersiz kılan bir ayırıcı özelliktir, kendine özgü ve kalıcı bir meziyettir. Bu nedenle, herhangi bir sözle, yazım üslûbuyla ve telif yöntemiyle mukayese edilmesi doğru olmaz. Doğru olanı, Kur’ân’a kendine özgü bir üslup gözüyle bakmaktır.
&Ulûmu’l-Kur’ân: Kur’an ilimleri, Kur’ân Bilgileri anlamına gelen, Kur’ân’ın nüzûlu, tertibi, toplanılıp-yazılması, okunup-tefsir edilmesi, i’câzı, nâsih-mensûhu ve Kur’ân hakkındaki bazı şüphelerin cevaplandırıl-ması gibi Kur’ân-ı Kerim’le ilgili konulardan bahseden ilimler, Ulûmu’l-Kur’ân olarak adlandırılmıştır.
&Vezin: Ölçü; fiil veya isim için kalıp anlamındadır.
&Vücuh: Kur’an-ı Kerim’de, çeşitli manalarda kullanılan müşterek lafızlar mevcuttur. Bir kelimenin bir ayette ifade ettiği mana ile yine aynı kelimenin diğer ayetlerde anlamları aynı olmamaktadır. Lafızları aynı, anlamları farklı olan (eşsesli) kelimelere tefsir ilminde vücuh denir.
&Vücuh Sanatı: Kur’an’da, ‘’Hüda’’ kelimesi İman ve İslam anlamında kullanılır. ‘’Yüz’’ kelimesi; İsim olarak insan yüzü, sayı olarak 100 ve Fiil olarak yüz (yüzmek) anlamında kullanılır. Eşsesli sözcükler yani bir kelimenin birden fazla anlam içermesidir.
&Vücuh ve’n-Nezair: Kur’ân-i Kerîm’de bir lafzın bir kaç mânâda kullanılmasına “vucûh” denir. Birden fazla kelimenin aynı mânâda kullanılmasına da “nezâir” denir.
&Zahir: Lafızdan(sözden) anlaşılan, açık, görünen, bilinen mânâya denir. Yani, anlamının açıklığı bakımından sözcüklerden; kelimelerin ve cümlelerin manayı göstermesi, ifadesi açık olanlarına denir.