NAMAZIN ŞARTLARI
(ŞURÛTÜ’S-SALÂT)
1-Hadesten Tahâret:
⇒Hades genel olarak ‘’hükmî kirlilik’’, hadesten tahâret de bu hükmî kirlilikten temizlenme demektir. Abdestsizlik durumu yani namaz abdestinin olmayışı ve cünüplük hali, dinî literatürde hades yani hükmî kirlilik olarak nitelendirilir.
⇒Namaz abdestinin olmayışına küçük hades(Arızı Suğra) denir.
⇒Cünüplük, adet ve lohusalık gibi boy abdesti almayı gerektiren durumlara büyük hades(Arızı Kübra) denir.
⇒Hadesten tahâret, namaz abdesti olmayan bir kimsenin abdest alması, gusül yapması gereken bir kimsenin gusül etmesi yani boy abdesti alması demektir. Kişi büyük hades durumunda namaz kılamaz. Kur’an-ı Kerim’e dokunamaz, okuyamaz, mescide giremez, ancak dua maksadıyla Fatiha, İhlas ve Ayetel Kürsi’yi okuyabilir. Kadınların bu halleri sona erdiği anda kadınlar cünüp olmuş sayılır ve boy abdesti almaları gerekir. Boy abdesti için su bulamayan kişi teyemmüm abdesti alır. Tilavet secdesi ve şükür secdesi için de hadesten taharet denir. Özel durumlarında kadınlar namaz ve oruç gibi ibadetlerden muaftırlar. Bu dönemde kılamadıkları namazlarını kaza etmezler ancak tutamadıkları oruçlarının kazasını yaparlar.
2-Necâsetten Tahâret:
⇒Necâsetten tahâret, Vucuutta, elbisede, namaz kılınacak yerde insan kanı ve idrarı, at, koyun, sığır, tavuk gibi hayvanların idrar ve dışkısı gibi dinen pis sayılan necaset bulunmalıdır.
⇒Necaset-i galiza: Ağır necaset, katı ise 3,5 gr. yani 1 dirhem kadardır. Bu miktar namaza engeldir. Sıvı necaset ise avuç içi kadardır. Şafilere göre necaset-i galiza az da olsa namaza manidir.
⇒Necaset-i hafife: Hafif necaset, bir uzvun 1/4 den fazla veya buna denk gelirse namaza manidir.
3-Setr-i Avret:
⇒İnsan vücudunda başkası tarafından görülmesi ayıp ya da günah sayılan yerlere denir. Erkek için avret, yani örtülmesi gereken yerler, göbek ile diz kapağının arasıdır. Bu konuda biraz daha ihtiyatlı davranan Hanefîler diz kapaklarını da avret olarak kabul ederken, diğer üç mezhep, diz kapaklarını avret saymazlar. Kadın için avret, yüz, el ve ayak dışındaki bütün vücuttur. Onlar, yüzlerini namazda örtmedikleri gibi, ellerini ve ayaklarını da açık bulundurabilirler. Saçlarıyla beraber başları, bacakları ve kolları örtülü bulunur.
⇒İmam Mâlik, setr-i avretin (örtünme) namaza has olmayan genel bir farz olduğunu, namazda ve namaz dışında uyulması gereken dinî bir emir bulunduğunu dikkate alarak kadınların başlarını örtmelerini ayrıca namazın farzları arasında saymamıştır. Onun bu görüşün bir uzantısı olarak Mâlikî mezhebinde setr-i avret namazın sünnetlerinden sayılır. Diğer üç mezhep imamı ve Mâlikî mezhebindeki öteki görüşe göre, namazda setr-i avret, tıpkı kıbleye yönelmenin farz oluşu gibi farzdır. Kadının başının dörtte biri veya uyluğunun dörtte biri açık olarak namaz kılması durumunda, Ebû Hanîfe ve Muhammed’e göre namazı geçersiz olur. Ebû Yûsuf’a göre ise, başının yarıdan fazlası açık olmadıkça namaz geçerlidir. Çünkü bir şeyin yarıdan fazlası çok hükmündedir. Kadın, asgari bir başörtüsü, bir de ayaklara kadar uzanacak bir gömlek giymiş olmalıdır. Başörtüsüz namaz kılacak olursa bu namazını, vakit içinde veya vakit çıktıktan sonra iade eder. Namaz esnasında avret mahallinin, kişinin iradesi dışında açılması durumunda, açılan yer eğer örtülmesi gereken yerin dörtte biri oranına ulaşmış ve bir rükün eda edilecek bir süre (sübhânellâhi’l-azîm diyecek kadar bir süre) açık kalmış ise kişinin namazı bozulur. Kendi iradesi ile açacak olursa namazı hemen bozulur.
⇒Avret-i Mugallaza: Mâlikî mezhebinde erkek ve kadının avret yerleri “ağır avret” (avret-i mugallaza) ve ‘’hafif avret’’ olmak üzere iki kısımda değerlendirilmektedir.
⇒Namaz kılarken başının 4/1’i açılırsa veya uyruğunun 4/1’i açılırsa Ebu Hanife ve İmam Muhammed’e göre kişinin namazı bozulur. Ebu Yusuf yarısının açılması şartını koşar. Erkeğin ağır avreti cinsel organı ve makatıdır. Bunun dışında kalan yerler ise hafif avretidir. Kadınıngöğsü onun hizasındaki sırtı, kolları, boynu, başı ve dizden aşağısı hafif avrettir. Giyilen elbise tenin rengini göstermeyecek kalınlıkta veya dokuda olması gerekir. Vücud hatlarını belli eden elbise ile namaz kılmak mekruh olmakla birlikte kılınan namaz geçerlidir. Namaz esnasında kişinin avret mahali 4/1’ini geçmiş ve sübhanellahil azim diyecek kadar açık kalmışsa namazı bozulur. Eğer kendi iradesi ile açarsa namazı hemen bozulur.
4-İstikbâl-i Kıble:
⇒Kıbleye yönelmektir. Kıblenin ne tarafta olduğunu bilmeyen kimsenin, yanında kıble yönünü bilen birisi varsa ona sorması gerekir. Böyle biri varken ona sormayıp kendisi ictihad ederek, yani kıble yönünü bulmaya çalışarak bir yöne yönelmiş ve yöneldiği tarafın kıble yönü olmadığı ortaya çıkmış ise, namazı iade etmesi gerekir. Kâbe’nin bulunduğu noktadan 45 derece sağa ve sola sapmalar kıbleden sapma sayılmaz. Sapma derecesi daha fazla olursa “kıbleye yönelme” şartı aksamış olur. Kıblenin ne tarafta olduğunu bilmeyen kimse, soracak birini bulamadığı takdirde yıldız, güneş, rüzgâr gibi birtakım doğal alâmetlere dayanarak kıble yönünü bulmaya çabalar ve kanaat getirdiği tarafa yönelerek namazını kılar. Namazı kıldıktan sonra kıblenin kendi yöneldiği tarafta olmadığı ortaya çıksa bile, kendisi bu yöne ictihad ederek, yani birtakım alâmetlere dayanarak bu sonuca ulaştığı için, namazı yeniden kılması gerekmez. Fakat namaz esnasında kıble yönünü anlaması halinde, namazını bozmadan o tarafa yönelir ve namazını tamamlar.
⇒Kıble yönünü bilmeyen kimse, birine sormadan veya kıblenin ne tarafta olduğunu araştırma zahmetine katlanmadan (ictihad etmeden) rastgele bir tarafa yönelse, namaz esnasında yöneldiği tarafın kesin olarak kıble tarafı olduğunu anlasa namazı yeniden kılar. Çünkü namazın ilk kısmı şüpheli olduğu için, sağlam kanaate dayalı ikinci kısım, şüpheli birinci kısım üzerine bina edilemez. Ancak bu durumu namazı bitirdikten sonra anlayacak olursa, iade etmesi gerekmez. İki kişi kıble cihetini araştırsa ve her biri ayrı bir yönün kıble olduğuna kanaat getirse, bu durumda bunlar birbirlerine uyarak cemaatle namaz kılamazlar. Her biri kendi tesbit ettiği kıbleye dönerek ayrı ayrı namazlarını kılarlar. Bir kimse namazda iken bir özür olmaksızın göğsünü kıble tarafından çevirecek olursa namazı bozulur. Yüzünü çevirecek olursa, derhal kıbleye dönmesi gerekir. Hastalık veya düşman yahut yırtıcı hayvan korkusu gibi nedenlerle kıbleye dönme imkânı bulamayan kimse, kendisi için en rahat olan tarafa döner.
⇒Binek Üzerinde Kıbleye Yönelme: Normal durumlarda binek üzerinde nâfile namaz kılmak câiz ise de, farz namaz kılınmaz. Ancak zaruret durumlarında binek üzerinde namaz kılmak câiz görülmüştür. Hayvan üzerinde, otomobil veya otobüste namaz kılındığı takdirde namazın rükünlerinden olan kıyam ve çoğu kere istikbâl-i kıble yerine getirilemez. Fakat yerin çamur olması, namaz kılacak uygun bir yer bulunmaması gibi durumlarda, hayvanı veya otomobili durdurup, hayvanın veya taşıtın üzerinde kıbleye yüz tutarak namaz kılınabilir. Gemide namaz kılan kimse mümkünse kıbleye doğru döner; gemi yön değiştirdikçe kendisinin de kıble tarafına dönmesi gerekir.
5-Vakit:
⇒Bir farz namazın vakti içinde kılınması edâ, vaktinin çıkmasından sonra kılınması da kazâ olarak adlandırılır. Bir namazın özürsüz olarak vaktinde kılınmaması ve ileriki bir vakitte kazâ edilmek üzere ertelenmesi doğru değildir ve günahtır. Kaza namazı farz ve vacip namazlar da olur. Cuma ve bayram namazlarının, sünnet namazların kazası olmaz.
⇒İkinci fecre fecri sadıkta denir. Fecri sadıka beyaz-ı müsta’razi de denir. Fecri sadık imsak olarak da geçer. Fecri kazip(birinci fecr) beyaz-ı müstefil denir. Yukarıdan aşağıya doğru olan bir beyazlıktır. Sabah namazının ortalık aydınlandıktan sonra kılmaya isfar denir. Bu Hanefilere göre müstehaptır. Erken kılmaya ise tağlis denir.(Şafii’de sünnettir) Diğer üç mezhebe göre bu uygulama daha faziletlidir. İmam-ı Azam’a göre zeval vaktinden güneş tepe noktası geçip batıya doğru kaymasından itibaren öğle vakti girmiş olur. Eşyanın gölgesinin iki misline çıkana kadar öğle vakti devam eder. Güneşin tepe noktasını geçmesine zeval denir. Feyz-i zeval ise zeval anındaki gölgeye denir. Bu vakte istiva vakti denir ve bu vakitte namaz kılınmaz. İkindi vakti Ebu Hanife’ye göre eşyanın gölgesinin iki katına çıkmasıyla oluşur. İmameyn ve diğer mezhepler ise eşyanın gölgesinin bir katına çıkmasıyla oluşur der. Akşam vakti güneşin batımı, şafağın kaybolmasıyla olur. Ebu Hanife’ye göre şafak kızıllıktan sonraki beyazlıktır. Diğer mezhepler ise kızıllıktan sonraki karanlığa derler. Akşam namazını geciktirmemek gerekir. Kızıllığın kaybolmasına kadar geciktirmek mekruhtur. Erken kılmak müstehaptır. Yatsı vakti şafağın kaybolmasından ikinci fecre kadardır
⇒Müstehap Vakitler: Farz namazları hemen kılmak evladır. Vaktin evveli Allah’ın hoşnutluğudur. Vaktin sonu ise Allah’ın affıdır.
⇒İsfar sabah namazını ortalık aydınlandıktan sonra kılmaya denir.(Hanefi’de sünnet sayılır) Müzdelife de kılınan sabah namazı hariçtir.
⇒İbrad öğlen namazını ortalık serinledikten sonra kılmaya denir. İkindiyi hemen kılma efdaldir. Güneşe baktığımızda gözümüzü kamaştırmalıdır. Geciktirmek tahrimen mekruhtur. Akşam namazını hemen kılmak efdaldir. Yatsı namazını gecenin 3/1’inde kılmak efdaldir. Eğer kişi uyuduktan sonra kalkabileceğine güveniyorsa vitir namazını seher vaktinde kılmak efdaldir.
⇒Mekruh Vakitler: Farz namazlar için müstehap vakitler olduğu gibi, genel olarak namaz kılmak için uygun olmayan, yani namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler de vardır. Mekruh vakitler 2 kısımdır. Bir kısmında hiçbir namaz kılınmaz, bir kısmında ise özellikle nâfile namaz kılınmaz, kazâ namazı kılınabilir.
A)Hiçbir namazın kılınamayacağı 3 mekruh vakit şunlardır:
1-Güneşin doğmasından yükselmesine kadar olan zaman(şürûk zamanı ki bu yaklaşık 40-45 dakika civarındadır).
2-Güneşin tam tepe noktasında olduğu zaman (vakt-i istivâ(30 dakika)).
3-Güneşin batma zamanı(gurûb). Gurup vakti, güneşin sararıp veya kızarıp artık gözleri kırpıştırmadan rahatlıkla bakılacak hale geldiği vakittir(40-45 dakika). Bu vakitte sadece, o günün ikindi namazının farzı kılınabilir.
B)Nâfile namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler:
⇒Kutuplarda Namaz: Vakit namazın şartı ve sebebidir. Kutuplarda ise gerçekleşmemektedir. Bundan dolayı namaz sakıt olur hükmü doğru değildir. Namazın asıl sebebi ilahi emir olmasıdır. En yakın bölgeye göre namaz kılınır.
6-Niyet:
⇒Hangi işin ne için yapıldığının açıklıkla farkında olunması demektir. Rızayı ilahi gözetilmelidir. Niyetin kalp ile yapılması esas olup dil ile söylenmesi şart değildir. Bununla birlikte ayrıca dil ile de söylenmesi daha iyi olur ve bu tarzda niyet, çoğunluğa göre müstehaptır. Kalpten geçirilen ile dil ile söylenen birbirine uymuyor ise, kalpten geçirilene itibar edilir. Hanefî mezhebine göre farz namazlar, vitir namazı, adak namazı ve bayram namazları için belirleme şarttır. Meselâ “bugünkü sabah namazına” diye niyet edilir. Fakat vakit içerisinde, o vaktin hangi vakit olduğunu bilmek kaydıyla “bu vaktin farzını kılmaya” diye niyet edilmesi de yeterlidir. Fakat cuma namazında, vaktin namazına niyet etmek yeterli olmaz, çünkü vakit cuma vakti değil, öğle namazının vaktidir. Nâfile namazlar için “falanca namazın ilk sünnetini veya son sünnetini kılmaya niyet ettim” diye niyet edilir. Bununla birlikte, ister müekked isterse gayr-i müekked olsun nâfile namazlarda, “falanca namazın sünnetini” diye bir belirleme yapmak şart değildir; sadece namaz kılmaya niyet edilmesi yeterlidir, fakat belirleme yapılması daha iyi olur. Özellikle teravih namazı kılarken, “teravih namazına” veya “vaktin sünnetine” diye niyet edilmesi daha ihtiyatlı bir tutum olur. Cemaate yetişip de imamın farzı mı yoksa teravihi mi kıldırdığını bilmeyen bir kimse, farza niyet ederek imama uyar. Eğer imam farzı kıldırmakta ise, uyan kişinin farzı sahih olur; imam teravihi kıldırmakta imişse, uyan kişinin kıldığı namaz nâfile olur, fakat yatsının farzından önce olduğu için teravih namazı yerine geçmez.
⇒Niyetin Zamanı: Niyetin iftitah tekbiriyle birlikte yapılması efdaldir. Fakat niyet ile tekbir arasında namaz ile bağdaşmayacak bir iş bulunmaması şartıyla, tekbirden önce de niyet edilebilir. Tekbir alındıktan sonra yapılan niyet çoğunluk tarafından kabul edilen görüşe göre geçerli olmaz. Namaza başlarken yapılan niyetin namaz sonuna kadar hatırlanması şart değildir. Bu bakımdan bir kimse bir vaktin farz namazına niyet ederek namaza başlasa, daha sonra nâfile kılıyormuş gibi bir zan ile namazını tamamlasa, farz namazı kılmış sayılır.
DİKKAT: Nafile namazlarda niyet şart değildir. Ancak farz, vacip, adak, bayram namazlarında niyet şarttır. Cemaatle kılınan namazlarda ayrıca kişinin imama uymaya da niyet etmesi gerekir. İmamın imamlığa niyet etmesi şart değildir. Ancak kadınlarda uyarsa niyet etmesi şarttır. Niyetin iftitah tekbiriyle birlikte yapılması efdadir. Başka bir görüşe göre tekbir alınıp eller bağlandıktan sonrada niyet yapılabilir. Ancak sühbaneke duasına başlanmamış olması gerekir.