NAMAZ İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
&Amel-i Kesir: ‘’Dışarıdan gözlemleyen kişide, namazda olunmadığı izlenimini verecek davranışta bulunmak şeklinde bir ölçü getirilmiştir. Namazdayken namaza aykırı, namazdaki eylemlere benzemeyen ve namazla bağdaşmayan bir davranışta bulunmak, namazda olunmadığı izlenimini vermek’’ diye tarif edilen bir kavramdır.
&Asr-ı Sânî: Her şeyin gölgesi kendisinin iki misline ulaşacağı zamana denir. İmam-ı Azam’a göre ikindi namazının başlama zamanı. İslam memleketlerinde ikindi ezanları, asr-i evvele göre okunmaktadır. İkindi namazı Asr-i sanide yani bu ezandan kışın 36 dakika, yazın ise 72 dakika sonra kılınırsa, imama-ı Azam’a göre uyulmuş olur.
&Aynî farz(farz-ı ayın): ’’Farz olan namazlar’’a denir. Oruç, Zekât gibi.
&Kifâî farz(farz-ı kifâye): Cenaze namazı gibi. Bu namazı birileri kılınca öteki müslümanlar cenaze namazı kılmadıkları için sorumlu olmazlar. Sevap ve fazileti ise namazı kılanlar elde etmiş olurlar.
&Asr-i Evvel: İmameyn´e (İmam-ı Ebu Yusuf ve imamı Muhammed)`e göre ikindi vaktinin başladığı zaman.
&Berzah: Sözlükte“engel“ anlamına gelen „Berzah“, ölüm ile başlayıp, yeniden dirilmeye kadar gecen sureyi ifade eden dini bir terimdir. İnsanların ölüm anından itibaren ruhların gittiği ve kıyamete kadar geçici olarak bulunduğu yer.
&Beyâz-ı Müsta‘razî: Fecr-i sâdık, güneşin doğmasından az önceye kadar olan süre sabah namazının vaktidir. Sabaha karşı doğu ufkunda tan yeri boyunca genişleyerek yayılan bir aydınlıktır. İmsakla güneşin doğması arası bir zamandır. İkinci fecr olarak bilinir. Fıkıh literatüründe “enlemesine beyazlık” anlamına gelen bir kavramdır.
&Beyâz-ı Müstetîl: Fecr-i kâzib, sabaha karşı doğuda tan yerinde ufuktan göğe doğru dikey olarak yükselen, piramit şeklinde, akçıl ve donuk bir beyazlıktır. Birinci fecr de denir. İmsaktan önceki bir zaman dilimidir. Fıkıh literatüründe buna ‘’uzayıp giden beyazlık’’ anlamına gelen bir kavramdır.
&Cem’: -Sözlük anlamı itibariyle “iki veya daha fazla şeyi bir araya getirmek, toplamak” anlamlarına gelir.
&Cem‘-i Takdîm: Cem‘in fıkıhtaki terim anlamı: ‘’Birbirini takip eden iki namazın (öğle ile ikindinin veya akşam ile yatsının),bu ikisinden birinin vaktinde, birlikte ve peşipeşine kılınması”dır. Bu birlikte kılma birinci namazın vaktinde kılınıyor ise bu Cem‘-i takdîm olarak ifade edilir.
&Cem‘-i Te’hîr: Cem‘in fıkıhtaki terim anlamı: ‘’Birbirini takip eden iki namazın (öğle ile ikindinin veya akşam ile yatsının),bu ikisinden birinin vaktinde, birlikte ve peşipeşine kılınması”dır. Bu birlikte kılma İkincisinin vaktinde kılınıyor ise bu Cem‘-i te’hîr olarak ifade edilir?
&Celse: İki secde arasında bir süre (“sübhanellâhi’l-azîm” diyecek kadar) oturarak beklemeye denir.
&Cem‘-i takdîm: Öğle namazının vaktinde öğle ile ikindinin birleştirilerek kılınmasıdır.
&Cem‘-i te’hîr: Yatsı namazının vaktinde, akşam ile yatsının birleştirerek kılınmasıdır.
&Cem‘ü’l-fiil ve Cem‘ü’l-muvâsala: Bir namaz(öğle veya akşam), diğer namazın (ikindi veya yatsı) vaktinin girmesine yakın bir zamana kadar geciktirilip, bu namazın kılınmasından sonra diğerinin vaktinin girmesi ve bu namazın da kendi vaktinde kılınması. Bir namaz son vaktinde diğeri de ilk vaktinde olmak üzere her namaz kendi vakti içinde kılınmış olacağı için buna “mânevî cem‘” ve “şeklî (sûrî) cem‘” de denilir.
&Devir: Iskat için fakirlere nakdî bedeli tamamen vermek yerine muayyen bir miktarı hibe edip tekrar hibe yoluyla ondan geri alma ve toplam borç miktarına ulaşıncaya kadar bu hibe ve karşı hibe işlemini devam ettirme usulüne denir.
&Duhâ namazı: ’’Kuşluk Namazı’’ demektir.
&Cehrî: ’’Açıktan okumak, yüksek sesle okumak’’ya denir.
&Hafî: ’’Gizli, sessiz okumak’’ demektir.
&Defin: ’’Kabre konulması’’ olarak ifade edilir.
&Edep:’’Toplumda oluşan töreye uygun davranış veya utanma, çekinme, sıkılma duygusu, incelik’’demektir. Çoğulu âdâb’dır.
&Kazâ: ’’Bir farz namazın vaktinin çıkmasından sonra kılınması’’ demektir.
&Edâ: ’’Bir farz namazın vakti içinde kılınması’’ demektir.
&Ecel: Her canlının hayatının sona ereceği zamandır.
&Ecel-i Müsemma: Allah tarafından tayin edilmiş ömrün sonunda gelen ecel.
&Ecel-i Kaza: Tehlikeye uğramak suretiyle gelen ecel
&Erkânü’s-Salât: Namazın rükünleri demektir. Yani namazın içindeki şartlar kast edilir.
&Ezan-ı Cavk: Bir kaç müezzinin bir ezânı birlikte okumaları.
&Fâite: Gaflet, uyku, unutmak, hastalık, düşman korkusu gibi bir özürle kaçmış anlamına gelen farz veya vâcib namazı ifade etmektedir. Çoğulu fevâittir.
&Fevait(Faide): Bilerek değil, özürle kaçırılmış farz veya vacip namazlara denir. Yani vaktinde kılınmayan namazlara fevait denir.
&Fetih: Cemaatle kılınan namazlarda imamın yanlış okuyuşunu düzeltme veya unuttuğu ayeti hatırlatma anlamında fıkıh terimi.
&Fey-i Zevâl: Güneş tam tepedeyken eşyanın yere düşen gölge uzunludur. Zeval anındaki gölge anlamına gelir. Yani 90 derece dik vurmasına denir.
&Fecr-i kâzib: Birinci fecir. Sabaha karşı doğuda tan yerinde ufuktan göğe doğru dikey olarak yükselen, piramit şeklinde, akçıl ve donuk bir beyazlıktır.
&Fecr-i sâdık: İkinci fecir. Sabaha karşı doğu ufkunda tan yeri boyunca genişleyerek yayılan bir aydınlıktır.
&Gasil: ’’Ölünün yıkanması’’ olarak ifade edilir.
&Gasil: Ölen kişiye meyyit (çoğulu mevtâ) denildiğine göre, ölünün yıkanmasına denir.
&Meyyit: ’’Ölen kişi’’ anlamına gelir.
&Gurup Vakti: Hiçbir namazın kılınamayacağı üç mekruh vakit olan, Güneşin batma zamanı, güneşin sararıp veya kızarıp artık gözleri kırpıştırmadan rahatlıkla bakılacak hale geldiği vakite denir.
&Gayr-i Müekked Sünnetler: İkindi namazının sünneti ile yatsı namazının ilk sünneti gayr-i müekkeddir.
&Hadır: Namaz dilinde, Kamet okurken duraklama yapmaksızın seri okumaya denir.
&Hatmî: Cenazeyi güzel kokulu bir ot ile yoksa sabun ile yıkamaya denir.
&Hanut: Cenazeye sürülen veya konulan kâfur veya benzeri güzel kokulu şeylere denir.
&Hünsâ-i Müşkil: Erkek mi kadın mı olduğu anlaşılmayan veya erkek ve kadın özelliği olan kişilere denir.
&Hükmî şehid: Allah yolunda savaşırken öldürülen kişilerdir. Kâmil mânada şehid bunlardır.
&Hurûc bi Sun‘ih: Kişinin kendi isteği ve fiili ile namazdan çıkmasına denir.
&Hüsûf Namazı: Ay tutulması esnasında kılınan namaza denir.
&Küsûf Namazı: Güneş tutulması esnasında kılınan namaza denir.
&İrsal ve Ref‘: Bayram namazlarının tekbirlerinden zait tekbirlerini alırken, tekbirle birlikte eller kaldırılır ve yanlara bırakılır. Bu duruma İrsal ve Ref‘ denir
&İrsâl: Namazda elleri yanlara salıvermek demektir.
&İdimad: Bayram namazlarını kılarken İlk rek‘atta iftitah tekbirinden sonra eller bağlanır. Yani elleri bağlama duruma denir. ’’Tahrime’den sonra elleri bağlamak’’ olarak ifade edlir.
&İstiva Vakti: Örfi gündüz ile şeri gündüz arasıdaki zamandır Güneş sanki herkesin başının üzerindeymiş gibi görülür. İşte bu zamana istiva vakti denir.
&İsfâr: Sabah namazının ortalık aydınlandıktan sonra kılınmasına denir ve hükmü Müstehaptır.
&Iskat ve Devir: İbadetlerde ıskat, namaz, oruç, kurban, adak, kefâret gibi ibadet ve borçları ifa etmeden vefat eden bir kimseyi bu borçlarından kurtarmak için fakirlere fidye ödenmesi işlemini ifade eder. Devir de bu fidye ödemede geliştirilen bir yöntemi ifade eder.
&Iskat-ı Salât: Kişinin sağlığında iken kılmadığı veya kılamadığı namazlar için vefatından sonra fidye verilerek borcunun düşürülmesi temenni ve teşebbüsüne denir.
&Iskat-ı Savm: Mükellefin oruç borcunun vefatından sonra fidye ödenerek düşürülmesine denir.
&İstihlaf: Namazda abdesti bozulan insanin, yerine cemaattan birini geçirmesine istihlaf denir.
&İstihâre: Hayırlı olanı istemek anlamına gelir.
&İbrad: Sıcak bölgelerde, yaz günlerinde, öğle namazını geciktirip serinlikte kılmaya denir.
&İrtisâl ve Teressül: Ezan okunurken her cümle arasında biraz bekleme yapılır ve ikinci cümlelerde ses biraz daha yükseltilir. Bana teressül veya İrsal denir. Kamette ise, duraklama yapılmaksızın seri olarak okunur. Buna da Hadr denir.
&İzn-i âm: Cuma kılınan yerin herkese açık olması anlamında genel izine denir.
&İzâr: Cenazenin eteği yerine gecen, baştan ayağa kadar uzanan beze denir.
&İrtihal: Dünyadan ahirete göçmek demektir.
&İmâmet-i Kübra: Fıkıh literatüründe imamlık (imâmet) terimi, hem devlet başkanlığını hem de namaz imamlığını ifade eder. Bu iki farklı konumu ayırmak için, devlet başkanlığı imamet-i Kübra olarak adlandırılır.
&İmâmet-i Suğrâ: Fıkıh literatüründe imamlık (imâmet) terimi, hem devlet başkanlığını hem de namaz imamlığını ifade eder. Bu iki farklı konumu ayırmak için, Namaz imamlığı imamet-i suğra olarak adlandırılır.
&İtimat: Namazda el bağlamak demektir.
&İktida: Cemaatle namaz kılınırken imama uymaya denir.
&İsâet: Yanlış ve kötü davranış demektir.
&İftirâş: Celse veya ka’de de erkeklerin oturuş şekli.
&İmâmet-i kübrâ: ’’Büyük imâmet’’ demektir. Devlet başkanlarının imamlığına denir.
&İmâmet-i suğrâ: ’’Küçük imâmet’’ demektir. Cami imamlarının imamlığıa denir.
&İzn-i âm: ’’Herkese açık olma şartı’’ demektir.
&İstiska duası: ’’Su isteme, yağmur isteme duası’’ demektir.
&İstiftah: Sübhâneke okumak demektir.
&İntikal Tekbiri: Rukûya ve secdelere giderken ve secdeden kalkarken okunan tekbirler.
&Ka‘de-i Ulâ: Üç ve dört rekatı namazları kılarken ilk oturuşa denir.
&Ka‘de-i Ahîre: İki, üç ve dört rekatlı namazları kılarken son oturuşa denir.
&Kasrü’s-Salat: Namazı kısaltmak demektir. Misafir olanın, 4 rekatlı farz namazlarını iki rekat olarak kılar. Buna kasr-i salat denir. Hicretin 4. yılında meşru kılınmıştır. Meşru oluşu kitap, sünnet ve icma ile sabittir.
&Kamîs: Cenazenin boyun kısmından ayaklara kadar uzanan gömlek yerinde olan beze denir.
&Kavme: Rükûdan doğrulup dik durmak demektir. Rükûdan doğrulup, secdeye varmadan önce uzuvları sakin oluncaya değin bir süre kıyam vaziyetinde beklemek ta‘dîl-i erkânın birer parçasıdır. En az “sübhânellâhi’l-azîm” diyecek kadar durmaktır. Bu duruma kavme denir.
&Kaza: Bir farz namazı vaktinin çıkmasından sonra kılınmasına denir.
&Kıyam: ’’Doğrulmak, dikelmek, ayakta durmak’’ demektir.
&Kıraat: Sözlükte “okumak” anlamına gelen kıraat, “Kur’an okumak” demektir.
&Lâhik: İmamla birlikte namaza başlamasına rağmen, namaz esnasında başına gelen bir durum (uyku, gaflet, dalgınlık, abdestinin bozulması gibi) sebebiyle namaza ara vermek zorunda kalan ve bu sebeple namazın bir kısmını imamla birlikte kılamayan kimseye denir.
&Lifâfe: Sargı yerinde olup baştan ayağa kadar uzanan, baş ve ayak taraflarından düğümlenen beze denir.
&Li-gayrihî vâcip: Vâcip oluşu kulun fiiline bağlı olan ibadetlerdir.
&Li-aynihî vâcip: Vâcip oluşu kulun fiiline bağlı olmayan. Vitir namazı ile ramazan ve kurban bayramı namazları birinci grupta yer alır. Tilâvet secdesi gibi.
&Mesbûk: İmama namazın başında değil, birinci rek‘atın rükûundan sonra, ikinci, üçüncü veya dördüncü rek‘atlarda uyan kimseye denir.
&Mektûbe: Hanefilere göre Allah’ın farz kıldığı namazlara denir.
&Mesnûn: Hanefilere göre Hz. Peygamber’in sünnetiyle sabit olan namazlara denir.
&Meşhed: Şehidlerin gömülü olduğu ve üzerinde onların hatırasına yapılmış olan büyük yapılara “Meşhed” (Şehidlik) adı verilmiştir.
&Muktedî: Cemaatle namaz kılınırken imama uyan kimseye denir.
&Muhâzâtü’n-Nisâ: -Kadınların cemaatle namazdaki saf düzeni ve erkeklerde aynı safta veya hizada olması, ilmihallerde muhazatün nisa terimi ile ifade edilir.
&Muhtazar: Son nefesine yaklaşmış ve ölmek üzere olan kişiye denir.
&Muvalat: Bir işi bir ibadeti yaparken arka arkaya yapmak demektir.
&Muvâzebe: ’’Hz. Peygamber’in devamlı olarak yaptığı, ’’ ibadetlerdir. Yani Sünnetlerin devamlılığıdır.
&Müfterid(z): ’’Farz namazı kılan kimse’’ anlamına gelir.
&Müteneffil: Nafile namaz kılana denir.
&Münferid: Namazı yalnız kılan Müslümana denir.
&Müdrik: İftitah tekbirini kaçırıp ilk rekâta yetişerek imama uyan kimseye yani namazı tamamen imamla birlikte kılan (en geç birinci rek‘atın rükûunda yetişen) kimseye denir.
&Müfsidât-ı Salât: Namazı bozan şeyler demektir. Rükün ve şartların eksikliği dışında ayrıca kaçınılması şart olan, yapılmaması gereken bazı durum ve davranışlar Müfsidât-ı salât olarak ifade edilir.
&Müfsidât-ı Salât: Namazı bozan şeyler anlamına gelen bir kavramdır.
&Müekked Sünnetler: Sabah, öğle, akşam ve cuma namazının sünnetleri ile yatsının son sünneti müekked sünnettir.
&Mürâi: ’’Göterişçi’’ demektir.
&Namazı Bina Etmek: Namazı kendi isteği olmayarak abdesti bozulan kimse, hiç konuşmadan hemen en yakın bit yerde abdest alır ve bıraktığı yerden namazını istediği yerde tamamlar. Buna namazı bina etmek denir.
&Nâfile: ’’Farz ve vâciplerin dışında fazladan yapılan işler’’e denir.
&Niyâbet: İbadetlerin mükellef adına bir başkası tarafından yerine getirilmesine denir.
&Örfî Gündüz: Güneşin doğmasından batmasına kadar olan süreye denir.
&Reğaib: Düzenli olmayarak çeşitli vesilelerle Allah’a yakınlaşmak ve sevap kazanmak maksadıyla ayrıca kılınan nafile namazlara denir.
&Revâtib: Vakit namazları yanında düzenli olarak kılınan sünnet namazlara denir.
&Rükû: Rükû sözlükte “eğilmek” anlamına gelir.
&Secde: Secde sözlükte “itaat, teslimiyet ve tevazu içinde eğilmek, yere kapanmak, yüzü yere sürmek” anlamına gelir.
&Sıfâtü’s-Salât: Namazın farz ve vâciplerine, sünnet ve âdâbına uygun şekilde kılınışına ilmihal dilinde sıfâtü’s-salât denir.
&Şafak: Akşamleyin ufuktaki kızıllıktan/ kızartıdan sonra meydana gelen beyazlıktan ibarettir.
&Sahib-i Tertip: Büluğa erdiği andan itibaren, üzerinden, üst-üste 6 vakit namazın (vitir hariç) geçmemesidir.
&Sâet: ’’Yanlış ve kötü davranış’’ anlamına gelir.
&Şurûtü’s-Salât: Namazın şartları demektir. Yani namazın dışındaki şartlar kast edilir.
&Şef: Namazların her rekaatına şef denir.
&Şer‘î Gündüz: Fecr-i sâdıktan güneşin batmasına kadar olan süreye denir.
&Şürûk Zamanı: Hiçbir namazın kılınamayacağı üç mekruh vakit olan, Güneşin doğmasından yükselmesine kadar olan zamana (ki bu yaklaşık 40-45 dakika civarındadır) denir
&Şürûtü’s-Salât: Namazın Şartları
&Sünen-i regaib: Revâtib sünnetler dışındaki nâfile namazlardır.
&Lifâfe: Sargı yerinde olup baştan ayağa kadar uzanan, baş ve ayak taraflarından düğümlenen bir bezdir. Bu bakımdan izârdan biraz daha uzundur.
&Tâdil-i Erkân: Ruk’u ve secdeden doğrulunca ve diğer rukünler arasında mafsallar mutmain oluncaya kadar beklemektir. Ta’dil-i erkâna riayet etmek vaciptir.
&Tahrîme: İftitah “başlamak, kapıyı açıp girmek” anlamındadır. İftitah tekbiri, namaza başlarken alınan tekbir olup “Allahüekber” cümlesini söylemektir.
&Tahmid: Rabbena lekel hamd demektir.
&Taglîs: Kurban bayramının ilk günü Müzdelife’de bulunan hacıların o günün sabah namazını, ikinci fecir doğar doğmaz, ortalık henüz karanlık iken kılmalarına denir.
&Ta‘dîl-i Erkân: Rürükünleri düzgün, yerli yerinde ve düzenli yapmak demektir. Bunları yapmakla kişi namazını üstün körü değil, “dört başı mâmur” kılmış olur. Rükûdan doğrulmada, secdede ve iki secde arasındaki oturuşta söz konusu olur. Yani, Rükûda uzuvları sakin oluncaya değin durup geri doğrulup kalktığı vakitte uzuvları sakin oluncaya değin durmaya denir.
&Tâziye: Ölünün yakınlarına mümkün olduğunca teselli edici, rahatlatıcı sözler söylemek ve üzüntüsünün paylaşıldığını göstermekten ibarettir. Kısaca, ölünün yakınlarını teselli etmek için başsağlığı dileğinde bulunmaya denir.
&Taabbüd: Kulluğu ve teslimiyeti sembolleştirme olarak kast edilen bir kavramdır.
&Ta‘yîn: Cenaze namazına niyet şarttır. Bu niyetle ölünün kadın veya erkek, kız çocuk veya erkek çocuk olduğu belirlemeye, ayırt etmeye, bilmeye denir.
&Tatavvu: ’’Gönüllü namazlar(arzuya bağlı)’’ demektir.
&Ta’ziye: Sabır dilemek demektir. Bîr yakını vefat eden kimselere ta’ziyede bulunmak ve ölenin aile efradının doyurulması, komşu ve akrabalarının yemek yapıp onlara götürmeleri müstehaptır.
&Tahmîd: Ruküdan sonra doğrulunca kavmede “Rabbenâ lekel hamd” demektir
&Tahiyyetü’l-Mescid: Camiye girince kerahat vakti de değilse iki rek‘at namaz kılınır. Bu kılınan namaza tehiyyetü’l mescid denir.
&Tervîha: Teravih, yatsı namazı kılındıktan sonra ve vitirden önce kılınır. Teravihin cemaatle kılınması kifâî sünnettir. Teravih on selâm ile kılınır ve beş dinlenme yapılır. Yani her iki rek‘atta bir selâm verilip, her dört rek‘atta bir istirahat edilir. Bu dinlenmeye-istirahata terviha denir.
&Tekfin: ’’Ölünün Kefenlenmesi’’ olarak ifade edilir.
&Tesnîm: Kabrin üstünün deve hörgücü gibi yapılıp yerden bir karış kadar yükseltilmesi demektir.
&Tertîbü’l-Makam: Cemaat çok ise önce erkekler, onun arkasında çocuklar ve onun arkasında kadınlar saf olacak şekilde durulur. Bu duruş düzenine denir.
&Terviha: Teravih namazının her dört rekatı sonunda bir mikdar oturup istirahat edildiği için bu dört rekata bir “Terviha” denilmiştir.
&Teharri: Bir şeyin hakikatini ona vâkıf olmak için araştırmak demektir. Hakikatine vâkıf olunamadığı zaman da bir şeye zann-ı gâlib hasıl etmekten ibarettir. Kıbleyi bilmeyen kişinin kıbleyi araştırmasıdır.
&Teverrük: Gerek celsede ka`dede erkekler sol ayaklarını yerde yayıp üzerine oturur ve sağ ayaklarını parmaklar kıbleye gelecek şekilde dikerler. Kadınlar ise ayaklarını sağ yanlarına yatık bir şekilde çıkarıp, otururlar. İste bu oturma sekline teverrük denir.
&Temsi: Semiallahülimenhamideh demektir.
&Tenahnüh: Namazda iken mazeretsiz öksürmeye çalışmak.
&Teçhiz: Ölünün yıkanması için genel olarak yapılması gereken hazırlıklara denir.
&Teşehhüt Miktarı: “Tahiyyât” duasını okuyacak kadar bir süre beklemeye denir.
&Teşehhüd: ’’Tahîyyat’’ demektir.
&Teavvüz: Namaz kılan için ilk rek‘atta ve Sübhâneke’den sonra ‘’Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm’’ demekir.
&Tekfin: Ölüyü kabre konulmasına defin denildiğine göre, ölünün kefenlenmesine, bilinen bezlere sarılmasına yani kefenlenme işlemine denir.
&Teşyî: Cenazeyi tabuta koyup musallâya (namazın kılınacağı yere) ve namazdan sonra kabristana taşınmasına denir. Hükmü sünnettir.
&Telkin: Son nefesine yaklaşmış ve ölmek üzere olan kişinin yanında kelime-i tevhid ve kelime-i şehâdet okumaya veya definden sonra, hitaben iman esaslarını, sorulması muhtemel soruları ve cevapları yüksek sesle ölüye hatırlatmasına konuşmasına denir.
&Teverruk: Kadınların teşehhüd oturuş halidir.
&Tesmî: Rukûdan doğrulurken “Semiallâhü limen hamideh” demektir.
&Teverrük: ’’Kadınların ayaklarını sağ yanlarına yatık bir şekilde çıkarıp otururmaları’’na, yani celse veya ka’de de kadınların oturuş şekli’ne denir.
&Tertîbü’l-makam: ’’Namazda duruş düzeni’’ demektir.
&Tuma’nîne: Sırt ve baş düz bir satıh oluşturacak biçimde Rükû denir. Tarif edilen bu rükû duruşunda bir müddet beklemek en az “sübhânellâhi’l-azîm” diyecek kadar durmaktır. Bu duruma tuma’nine denir.
&Tilavet Secdesi: Kur’ânda 14 yerde geçen secde âyetlerinden birini okumak veya işitmek durumunda yapılan secdeye denir.
&Umûm-ı Belvâ: Kelimenin bir parçası kesilse, meselâ “el-hamdü…” diyecekken, unutmak veya nefesi yetmemek veya nefesi bir sebeple tıkanmaktan dolayı,”el…” deyip, durduktan sonra “el-hamdü…” denilse veya okunacak kelime hatıra gelmeyip başka bir kelimeye geçilse çoğunluğa göre namaz bozulmaz. Çünkü bu durumlarda zaruret ve kaçınılması mümkün olmayan bir durum vardır. Bu anlatım umum-ı belva olarak ifade edilir.
&Vakt-i İstivâ: Hiçbir namazın kılınamayacağı üç mekruh vakit olan, Güneşin tam tepe noktasında olduğu zamana denir.
&Vila: Ara vermeden abdest azalarını yıkamaktır.
&Zelletü’l-Kari: Namazda Kur’an okurken çeşitli sebeplerle okuma hatası yapılabilir. Bu okuyuş hataları ve dil sürçmesi fıkıh terminolojisinde zelletü-l kari olarak adlandırılır.
&Zamm-ı Süre: Namazde fâtiha süeresinin ardından başka bir sûre okumaya denir.
&Zâit tekbir: ’’İlave tekbir’’ demektir.
&Zeval Vakti: Güneşin tepe noktasını geçip batıya doğru kaymasından itibaren başlayan ve 30 dakika süren zamana zeval vakti denir.
&Zâid Tekbirleri: Zevâid tekbirleri de denen bu tekbirler; bayram namazlarının 1. ve 2. rekatlarında ilave olarak getirilen üçer tekbirlerdir.
&Zuhr-i ahîr: ’’Son öğle namazı’’ demektir.