KUR’AN-I KERİM İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
&Âlem: Kur’an’da, Allah’ın dışında olan ve her parçası Allah’a şahitlik eden varlık bütününe denir.
&Alem-i mürtecel; İlk andan itibaren bir şeye isim olarak konmuş, bundan sonra da başka herhangi bir şeyde kullanılmamış olan alemdir. Bu çeşit alemde herhangi bir değişiklik yapılmaz; harflerine harf ilave etmek, onları noksanlaştırmak veya değiştirmek kâbil değildir. o kelime başlangıçta nasıl vazedilmişse o şekilde kalır
&Ahkemü-l Hâkimin: Hâkimler hâkimi en büyük ve en üstün hâkim manasına gelen Kurâni bir terimdir.
&Ahkâmü’l-Kur’ân: Kur’ân hükümleri anlamına gelen “Ahkâmü’l-Kur’ân”; ibâdet, muâmelat, keffâret ve ukûbât ile ilgili âyetlerin yorumunu konu edinen bilim dalına ve bu dalda yazılan eserlere denir.
&Ahsenü Kasas: Hz.Yusuf`un Kur`an-ı Kerim`de anlatılan hayat hikâyesine denir.
&Ahsen-i Takvîm: Bu tabir, Tîn sûresinin 4. âyetinde geçmektedir. Âyette; “Andolsun ki biz insanı en güzel biçimde (ahsen-i takvîm) yarattık” denilmektedir. Bu tabirde geçen “takvîm”, eğriyi doğrultmak, kıvama ve nizama koymak, kıymet vermek ve kıymetlendirmek; “ahsen” ise en iyi, en güzel demektir.
&Aksamul Kur’an: Yeminle başlayan birçok sure vardır. Kur’an’daki yeminleri ifade eden bir kavramdır.
&Ayet: Sözlükte; açık alâmet, emâre, iz ve nişâne işaret, burhan, ibret, şaşırtıcı iş ve mucize manasına gelmektedir. Terim olarak ise Kur’an’ın herhangi bir suresinde bir veya birkaç kelime ya da cümleden meydana gelen ve başından ve sonundan ayrılmış olan bölümlere ve Kur’an-ı Kerim’in her bir cümlesine AYET denir.
&Âyetü’l-Kürsî: Bakara sûresinin iki yüz elli beşinci âyetine denir. Âyet, bu ismi, içinde geçen “kürsî” kelimesinden almıştır.
&Beytü’l-İzze: ’İzzet evi’ anlamına gelen beytü’l-izze, Kur’ân’ın bir bütün halinde indirildiği dünya semasında (yere en yakın gökte) bulunan yerin adıdır.
&Beytü’l-Ma’mûr: Sözlükte “îmâr edilmiş ev” anlamına gelen el-beytü’l-ma’mûr; yedinci semada melekler için inşa edilmiş, bir geleni bir daha gelmemek üzere her gün yetmiş bin meleğin ziyaret edip ibâdet ettiği bir mabeddir
&Beyan: Açıklama, açığa vurma, güçlüğü giderme demektir. Tefsir anlamı; toplu, genel ve kapalı olan bir şeyi açıklamaktır.
&Beyyine: Nur gibi kendisi ayan beyan apaçık olan, başkasını da açıklayan. Apaçık belge, delil demektir.
&Cüz: Kur’an-ı Kerimin 20 sayfadan oluşan herbir bölümüne denir.
&Cami-ul Kur’an: Kur’an-ı Kerim’in cem’i ile ilgili olarak Hz. Ebu Bekir’e ‘’Cami-ul Kur’an’’ denmiştir.
&Cevâmiu’l-Kelim: “Cevâmî”, “câmî” keli-mesinin, “kelim” de “kelime” sözcüğünün çoğuludur. Câmi, toplayıp bir araya getiren; kelime ise, “söz” anlamına gelir. Terim olarak, Hz. Peygamber’in az sözle çok mânâ ifade etme özelliğini belirtmektedir.
&Darül-Huffaz: Selçuklular ve Osmanlılarda hafız yetiştiren müesseselere Darül-Huffaz denir.
&Ehl-i Kitap: Hıristiyan ve yahudilere ilâhî kitap olarak İncil ve Tevrat verildiğinden dolayı Onlara ehli kitap denilmiştir.
&Esbeb-i Nüzul(Sebeb-i Nüzûl): Âyetler doğrudan doğruya indiği gibi, çoğunlukla meydana gelen bir olayın hemen sonrasında olayı çözümlemek ve sorulan soruları cevaplamak için inerdi ki, âyetin inmesine sebep olan olay veya soruya denir.
&Es-Seb’u’t-Tıvâl: Fatihayı takip eden yedi uzun surelere denir.
&El-Miün: Ayet sayısı yüzden fazla veya yüz dolayında olan surelere denir.
&El-Mesâni: Ayet sayısı yüzden az olan surelere denir.
&El-Mufassal: Hucurat suresi ile Nas suresi arasındaki surelere denir. Tıvâl, Evsat ve Kısâr olarak üçe ayrılır.
&Evamir-i Aşere: Yüce Allah`ın Hz. Musa`ya Tur dağında bildirdiği ve Israil-oğullarının uymaları gereken 10 kurala denir.
&Faret Tennur: Hz. Nuh zamanında fışkırarak yer yüzünü kaplayan azgın suları ve selleri ifade etmek için kullanılan bir tabirdir.
&Fetret devri: Birinci vahyin (Alak suresi) gelişi ile ikinci vahyin (Müddesir suresi veya Vedduha suresi) gelişi arasındaki duraklama(kesilme) dönemine denir.
&Fetret: Sözlükte, ara dönem. Terim olarak, iki peygamberin gelişi arasında geçen ara dönem. İlahi hükümlerin veya vahyin bir süre durması, gelmemesi. Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasındaki zamana denir.
&Fetih: Sözlükte, kapalı olan bir şeyi (kapı v.s) açma. Kendilerine kapalı olan toprakları açmak, yani almak. Nusret, zafer ve yardım. Ganimet. Fiili hüküm, karar, iki şeyi birbirinden ayırma, kaza gibi anlamlara gelir.
&Fevasılü’l-âyât: Âyetlerin fâsılaları demek-tir Âyetlerin son kelimesine kendisinden sonra gelen âyeti evvelkinden ayırdığı için fâsıla denilmiştir Çoğulu fevâsıldır Kelimenin son harfine “fasıla harfi” denir Fâsıla harfleri, bir tane veya daha fazla olabilir Meselâ ihlâs sûresindeki âyetlerin fasılası dal harfidir. Fâtiha sûresindeki âyetlerin fasılası ise nûn ve mim harfleridir
&Furkan: Sözlükte, ayıraç. Nur, Sabah; Kur’an’da, hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan ayıran, böylece hidayete ulaştıran. Kur’an ve diğer ilahi kitaplar Furkan kavramının karşılığıdır.
&Hatim: Kur’an’ı baştan sona okuyup bitirmek demektir.
&Hafız: Kur’an’ın bütün metnini baştan sona kadar ezberleyen ve uygun şekilde okuyabilen kişiye ”hafız(kaari)” denir.
&Huruf’u-Mukattaa’: Kesik harfler demektir. Kur’an-ı Kerim’de geçen 29 surenin başında bulunan ve anlamları sadece Allah tarafından bilinen harflere verilen addır.
&Huccetu’l-Baliğa: En üstün en kuvvetli delil anlamına gelir. Kur’an’da, peygam-berin risaleti veya kitabın indirilmesi anlamına gelir.
&Huruf’u-Seb’a: Kur’an’ı Kerim’in yedi harf üzerine inmesidir.
&Hizib: Bir Cüz’ün 5 sayfadan oluşan dört bölümünden biridir
&İstiaze: Allah’a sığınmak demektir. Euzu çekmektir. Maddi ve manevi her türlü kötülükten, zarar ve sıkıntıdan yüce Allah’a sığınıp ondan yardım istemektir.
&İstinsah: Bir şeye bakarak aynısını yaz-ma işidir. Kur’an-ı Kerim’i yazarak çoğaltılmasını ifade eder.
&İnzar: Uyarma demektir. Bir şeyin tehlikeli sonucunu haber vererek korkutma anlamına gelir. Peygamberlerin risalet ile insanları gerek dünyevi (sıkıntı, güçlük ve yıkımlar) ve gerekse ahiret azabı ile uyar-maları, korkutmalarıdır. Tebşir’in (müjdelemenin) zıddı inzardır.
&İnzal: Kur’an’ın Levh-i Mahfuz’dan dünya semasına toptan indirilmesine (tüm olarak indirme) denir. Başka tarifle; Kelime anlamı, bir şeyi yüksek bir yerden alıp indirme, koyma. Kur’an’da, Allah’ın nimet indirmesi; içinde hüküm, hikmet, şifa, emir, nehy, nur ve rahmet bulunan, insanları hidayete yöneltip ileten kitaplar indirmesi. Bir şeyi bir kerede indirme gibi anlamlara gelir.
&İlham: İlhâm, Allah’ın doğrudan veya melek aracılığıyla iyilik telkin eden bilgileri insanın kalbine ulaştırması, feyz yoluyla kalbe gelen özel bir anlam ve bilgi, kalbe konulan iyilik hissi, hayır duygusu gibi anlamlara gelir.
&İmam-ı Mübîn: Yüce Allah’ın ‘’Gayb âlemi-nin levhalarını içine alan görünmeyen kitabı’’ na nedir.
&İnşikaku`l-Kamer: Ayın yarılmasını ifade eden bir Kur`an terimidir.
&Keşf: ”Duyular ve akıl yoluyla bilinme imkânı olmayan gaybi hakikatlerin gözle görünürcesine apacık bir şekilde kişiye bildirilmesidir.
&Ketebetu’l-Vahy: Vahiy katipleri demektir.
&Kitap: “Yazmak ve yazılı belge” ve Allah-ü Teâlâ’nın kullarına yol göstermek ve onları aydınlatmak üzere peygamberine vah-yettiği sözlere ve bunun yazıya geçirilmiş şekline denir.
&Kitab-ı Mübîn: Yüce Allah’ın ‘’Görünen şahadet âlemindeki tüm varlıklar âlem-i gaybın açılıp kapanması’’nı ifade eden kitabına denir.
&Kıraat: Okumak demektir. dinî bir kavram olarak Kur’ân okumak, özellikle namazda Kur’ân’dan bir miktar okumak demektir.
&Kurâ’(Kâri): Kur’an-ı Kerim’i ezberleyen ve başkasına öğretenlere denir.
&Kur’an: Lügat itibariyle “Toplamak ve okumak” anlamına gelmektedir.
&Levh-ı Mahfuz: Kur’ân’ın bir bütün olarak kül kalinde durduğu göğün yedinci katındaki yerin adıdır.
&Levh-i Mahv: Yüce Allah’ın bir şeyi yoktan var edmesi, varı yok edmesi olayına, levhasına, durumuna denir.
&Makasıd-ı Şeria: Dini hükümlerin söyleniş gayesine, sebebine, hikmetine ve hedefine makasıd-ı şeria denir.
&Meâl: Ayeti celilelerin mana ve ilahi işaretlerini, insan aklının imkânı ölçüsünde yapılan tercümelere denir. Her yönüyle aynen aktarılması mümkün olmayan bir sözün başka bir dile yaklaşık olarak çevrilişidir. Özellikle Kur’an tercümeleri için kullanılmaktadır.
&Mütercim: Yazıyı veya bir metni bir dilden başka bir dile yazıyla aktarmasına denir.
&Mukabele: Karşılıklı olarak Kur’an okumaktır. (Bir kişinin okuyup diğerlerinin takip etmesine mukabele denir.)
&Mukaşefe: ”Kalp gözünün açılması ve gayb âleminin görülmesini sağlayan hal” demektir.
&Mushaf: Kur’an’ı Kerim tek kitap olduğu gibi, tek ciltte toplanmıştır. Kur’an’ı Kerim’in sayfalarını toplayan cilde verilen ve yalnız Kur’an’a ait olan özel isme denir. Hz. Peygamber’in vefatından altı ay sonra başlayan Kur’an’ı toplama faaliyeti yaklaşık bir yıl sürmüştür. Toplanan bu nüshaya Abdullah bin Mesud’un teklifiyle MUSHAF adı verilmiştir. Kur’an ayet-lerinin iki kapak arasında toplanmış haline de denir.
&Nahle: Hz. Peygamber Taif’ten Mekke’ye dönerken bir grup cinle karşılaşmış, onlara Kur’an okumuş, onlar da müslüman olmuştur. Bu olayın cereyan ettiği yere denir.
&Nüzul: Aşağı inme, bir yere konaklama, Ayetlerin inişi gibi anlamlara gelir.
&Neşirul Kur’an: Kur’an-ı Kerim’in İstinsahı (Çoğaltılması) ile ilgili olarak Hz. Osman’a Naşiru’l Kur’an denmiştir.
&Nidd: Misil, denk, eş, benzer demektir. Açıkça tapınılsın veya tapınılmasın ilah yerine konan, tanrı olarak benimsenen Allah’ın dışındaki şeylere denir. Birbiriyle çekişen, tartışan ortaklar için de bu kelime kullanılır. “Endâd” kelimesi, “nidd”in çoğuludur. Kur’an’da çoğul olarak altı(6) ayette geçer.
&Rubu’: Kur’an’daki bir cüzün dörtte bir (¼), kasdedilerek, çeyrek anlamına gelir.
&Selsebil: Kur’an-ı Kerim’de geçen cennet-teki bir pınarın ismidir. Avlu içinde yapılan su çeşmesine de denir.
&Sûre: ’’Yüksek rütbe, derece, mevki, şan, şeref, yapısı güzel ve yüksek bina veya binanın bir kısmı veya bir katı, duvarın yapısında kullanılan taş, kerpiç veya tuğla gibi malzemenin her bir sırası, nişane, burhan, ibret, mücize ve alâmet’’ anlamına gelir. Biri diğeri tarafından kesilerek 114 müstakil bölümlere ayrılan, Kur’an’ın ayetlerden oluşan her bir bölümüne sure denir. Çoğulu “Suver”dir.
&Suhuf: Küçük toplulukların, ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde indirilen birkaç sayfadan oluşmuş küçük kitap ve risâlelere denir.
&Secde: ’’Aşırı saygı göstermek, tevazuyla eğilmek ve alnı yere koymak’’ manalarına gelmektedir.
&Tatvil: Kur’an-ı Kerim’de seci ve şiirde olduğu gibi ölçü ve ahenk kaygısıyla hiçbir kelime ya da harf zikredilmemesi.
&Tehaddi: Cahiliye dönemi araplarının benzerini getirmekten aciz bırakma işine i’caz, meydan okuyuşa da TEHADDİ denmektedir. KUR’AN-I KERİM’İN benzerinin kesin olarak yazılamayacağı Yunus ve İsra sûrelerinde zikredilmiştir.
&Tedric(Tedricen): Kur’ân-ı Kerim, 23 sene gibi bir zaman diliminde, Hz. Peygamber’e parçalar halinde indirilmesine denir. Kur’an-ı Kerim’in parça, parça indirilişinin asıl amacı ayetleri insanların kalplerine iyice yerleştirmektir. Buna Tencimü’l-Kur’an da denir.
&Tenasubu’l-Âyi ve’s-Suver: Âyetler ve sûreler arasındaki uyum ve ahengi inceleyen ilme denir.
&Tercüme: Sözlükte; “bir kelâmı, bir dilden başka bir dile çevirmek”, “bir sözü diğer bir dilde tefsir ve beyân etmek”, “bir lafzı, kendisinin yerini tutacak bir lafızla değiştirmek” gibi mânâlara gelir.
&Tebşir: Müjdeleme demektir. Peygamberlerin insanları güzelliklerle müjdelemesidir.
&Tefsiri: Ayet ve hadisle tesbit edilen demektir.
&Tefsir: Kur’an-ı Kerim’i usûlüne göre açıklamak ve yorumlamak demektir.
&Tenzil=Nezzele: Kur’an-ı Kerim’in parça parça, safha safha indirilmesi demektir. Levh-i Mahfuz’dan Cebrail vasıtasıyla Rasulullah’ın kalbine 23 yıl içerisinde ihtiyaca göre, aralıklı olarak, parça parça indirilmesine denir.
&Tenezzülât-ı İlâhiye: Muhatapların fehim-lerine yakın ve münasip üslûplar üzerine nâzil olmuştur. Cenab-ı Hakk kelâmiyle, kullarının anlayış seviyelerine göre konuşması ve derin hakikatları, anlıya-bilecekleri ifadelerle beyan etmesidir.
&Tevkifi: ‘’Nazil olan her âyetin hangi sûrenin neresine konulacağını Hz. Peygamberin bilmesi ve yazdırmasıdır. Kronolojik bir sıra içinde, yani geliş sırasına göre değil, Kur’an’ın kendine has bir sıralama demektir.
&Tevatür: Ağızdan ağza nakledilen kuvvetli yaygın sözlere denir.
&Tilavet: Sözlükte “kitabı okumak, takip etmek, ardından gitmek, tâbi olmak ve uymak” anlamlarına gelen tilâvet, ıstılahta, Kur’an’ı usulünce okumaya veya Kuran’ı yüksek sesle okumaya denir. Kur’an’ı uygun bir şekilde ve güzel bir tutum ve sesle okumaya ”tilavet” denir.
&Tıvâl: Kur’ân’ın 114 sureden 7 uzun sûresine denir. Bunlar; Bakara (286. âyeti), Âl-i İmrân (200. âyeti), Nisâ (176. âyeti), En’âm (165. âyeti), Â’râf (206. âyeti), Şû’arâ (227. âyeti), Sâffât (182. âyeti).
&Ulumü’l-Kur’an: Kur’an ilimleri anlamına gelen bir ifadedir.
&Üslûbü’l-Kur’ân: Üslûp; tarz, yol, biçim, metot, usul; uslûbü’l-Kur’ân ise, Kur’ân üslûbu demektir.
&Ümmi’: Anadan doğduğu gibi kalan, Mekkeli olan ve ümmetten olan anlamlarına gelir.
&Vahy: Gizli ve süratli bir şekilde bildirmek, seslenmek, gizli konuşmak, fısıldamak, emretmek, telkin etmek, ilham etmek, işaret etmek, yazı yazmak, bir şeyi başkasına intikal ettirmek, elçi göndermek ve içgüdü anlamlarına gelmektedir. Allah’ın emirlerini ve yasaklarını (dilediği şeyleri) Cebrail adlı melek vâsıtasıyla veya vâsıtasız olarak peygamberlere alışılmışın dışında gizli bir yolla süratli bir şekilde bildirmesi olayına denir.
&Vahy-i Metlüv: Kurbet(Allah rızası için) niyetiyle namaz ve namaz dışında okunmakla ibadet edilen vahye denir. Okunan vahiy demektir. Bundan maksat Kur’ân’dır.
&Vahyi Gayrı Metlüv: Kudsî hadis ve diğer hadislerle namazda okunarak ibadet edilmez. Ancak namaz dışında ilim ve teberrüken okunabilir. Okunmayan vahiy demektir. Bundan maksat, Peygamberin Kur’ân dışı aldığı vahiydir.
&Vahyin gelişi ve kesilişi: Vahiy Peygamber Efendimize kırk yaşında Ramazan ayında bir pazartesi günü gelmiştir. 17, 24 veya 27. günü olduğu konusunda ihtilaf vardır.İlk vahiyden sonra bazılarına göre üç yıl bazılarına göre 2.5 yıl, diğer bir görüşe göre ise 40 gün vahiy kesilmiştir. Daha sonra Müddessir Süresinin ilk ayetlerinin nazil olmasıyla bu dönem bitmiştir.
&Zevatu’r-ra: Elif Lâm Râ ile başlayan Yûnus, Hûd, Yûsuf, Ra’d, İbrahim ve Hicr sûrelerine verilen isimdir.