Fatih ÇOLLAK / Tashihi Huruf

KEFFARETLER

YEMİNLER

EVLİLİK

BOŞANMA

SİYER-İ NEBİ

TEMİZLİK / TEHARET / DİYANET(DİB) FETVALARI

ADAK VE YEMİN / DİYANET(DİB) FETVALARI

DUA VE ZİKİR / DİYANET(DİB) FETVALARI

KADINLARA ÖZEL HALLER / DİYANET(DİB) FETVALARI

MİRAS VE VASİYET / DİYANET(DİB) FETVALARI

YİYECEKLER ve İÇECEKLER / DİYANET(DİB) FETVALARI

BİDAT VE HURAFELER / DİYANET(DİB) FETVALARI

10.200 SORULU-CEVAPLI MÜLAKAT SORULARI

1-Kur’an-ı Kerim ile ilgili SORULAR VE CEVAPLAR

2-Tecvid ile ilgili SORULAR VE CEVAPLAR

3-Tefsir ile ilgili SORULAR VE CEVAPLAR

9-Hadis ile ilgili SORULAR VE CEVAPLAR

12-Kelam ve Akaid ile ilgili SORULAR VE CEVAPLAR

14-Hac ve Umre ile ilgili SORULAR VE CEVAPLAR

16-Peygamberler ile ilgili SORULAR VE CEVAPLAR

21-Siyer-i Nebi ile ilgili SORULAR VE CEVAPLAR

28-Genel Kültür ile ilgili SORULAR VE CEVAPLA

Hz. Muhammed’in Kabe hakemliği ve Özellikleri

4- Hz. Muhammed’in Kabe hakemliği

Hz. Muhammed(s.a.s.), otuz beş yaşında iken, yenilenen Kâbe’nin duvarına Hacerülesved’i yerine yerleştirme işinde Kureyş kabilelerine hakemlik yaptı. Abdüddâroğulları ve Adiyoğulları, bu şerefi başkasına bırakmayacaklarına dair yemin ettiler. Ortaya çıkan anlaşmazlık neredeyse savaşa dönüşecekti.

a-Yetim ve Fakir Olarak Büyümesi;

Hz. Muhammed(s.a.s.) yetim olarak büyüdü. Daha önce de belirtildiği gibi, doğmadan önce babası, altı yaşında iken annesi, sekiz yaşında iken de dedesi ölmüştü. Bundan sonra, amcasının yanında hayatını sürdürmüştü. Belki de Cenâb-ı Hak, ileride peygamber olarak görevlendireceği Hz. Muhammed(s.a.s.) için bu tür yetişme tarzını uygun görmüştü. O, anne-baba ve dedesinin yönlendirmesinden uzak olarak yetişti. Çünkü anne ve baba, yetişme dönemindeki çocuğun kişiliğinin oluşmasında ve yönlendirilmesinde büyük paya sahiptir. Sonuç olarak, onun terbiyesini bizzat Cenâb-ı Hak üstlenmiştir, diyebiliriz. Nitekim Hz. Peygamber de bir hadisinde “Beni Rabbim terbiye etti ve en güzel şekilde terbiye etti”[87] buyurmuştur.

b-Ümmî Oluşu;

Güvenilir kaynaklar Hz. Muhammed(s.a.s.)’in okuma yazma bilmediği, yani “ümmî” olduğu konusunda ittifak ederler. Onun yetiştiği dönemde Mekke’de okul yoktu. Az sayıda kimse, buraya dışarıdan gelen okur-yazar kişilerden ve bu kişilerin okuttuğu kimselerden kendi gayretleriyle okuma-yazma öğrenmişlerse de Hz. Muhammed(s.a.s.) okuma-yazma öğrenmedi. Şüphesiz ileride kendisine verilecek peygamberlik görevi de ilahî hikmet gereği onun okur-yazar olmamasını gerekli kılıyordu.

c.Ticaretle Meşgul Oluşu;

Hz. Muhammed(s.a.s.) kendisine peygamberlik gelmeden önce ticaretle meşgul oluyordu. Bu meslek ona pek çok vasıf kazandırmıştır. Cesaret, kendisini aldatmak isteyenlere, yağmacı ve soygunculara karşı uyanıklık, bu vasıflardan birkaçıdır.

d-Çobanlık Yapması;

Hz. Muhammed(s.a.s.) çocukluğunda ve gençliğinde çobanlık da yapmıştır. Bunu gerek sütannesi Halime’nin yanında bulunduğu sırada ve gerekse daha sonraki dönemde Mekke ve çevresinde yaptığı bilinmektedir.

Ecyâd mevkiinde çobanlık yaptığını bildirmiştir. Söylediğine göre peygamberler içinde çobanlık yapmayan yoktur. Mesela Hz. Musa da, Hz. Davud da çobanlık ettikleri sırada peygamber olmuşlardır. Ancak buradan, çobanlığın peygamberliğin bir şartı olduğu da anlaşılmamalıdır.

 e-Toplum İçindeki Yeri ve Çevresi;

Hz. Muhammed(s.a.s.), Mekke ve Taif’in bilhassa zenginlikleriyle ünlü ileri gelenlerinden birisi değildi. Bu, kendisine vahiy geldikten sonra, Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesiyle, muhaliflerinin onun hakkında söyledikleri sözlerden anlaşılmaktadır:  “Bu Kur’an, iki şehrin (Mekke ve Taif) birinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi? dediler” Onlara göre peygamberlik Mekke zenginlerinden Velîd b. Muğîre veya Taifli Urve b. Mes’ud‘a gelmeliydi. Hz. Muhammed(s.a.s.)’in peygamberlikten önceki arkadaşları ve dostları ahlâkı düzgün, hatırı sayılır kimselerdi. Bunların en tanınmışı:  Ebû Bekir, Hatice’nin yeğeni olan Hakîm b. Hizâm Ezd kabilesine mensup tabip ve şair Dımâd b. Sa’lebe ve Mahzûm kabilesinden Kays b. Sâib de onun dostlarındandı.

f-Güvenilir Oluşu;

Hz. Muhammed(s.a.s.), insana esas değeri kazandıran ahlakî meziyetleriyle ünlüydü. Bu meziyetlerinin başında güvenilir(emîn) olması gelmektedir. Güvenilirlik (emanet), esasında bütün peygamberlerin ortak vasfıdır. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) de tüm hayatında bu vasfı taşımıştır. Vefâlı, sözünde duran, mert, doğru sözlü ve güvenilir olduğu için halk arasında “Muhammedüni’l-Emîn” lakabıyla şöhret bulmuştur. Hatta O yirmi beş yaşlarındayken Mekke’de sadece “el-Emîn” diye anılıyordu. Nitekim Hatice onun güvenilir olduğunu bildiğinden ticaret malını kendisine rahatlıkla teslim etmiştir. O dönemde nakit ve menkul eşyaların muhafazası için herhangi bir kurum mevcut olmadığından, Kureyş’ten bazı kimselerin ona kıymetli eşyalarını emanet olarak bıraktıkları bilinmektedir. Hz. Muhammed(s.a.s.) bu emanetlere asla ihanet etmez ve sağlam bir şekilde sahiplerine iade ederdi. En zor anlarında ve güç durumda kaldığı zamanlarda bile bu emanetlere hıyanet etmemiştir. O kendisine emanet edilen şey hususunda güvenilir olduğu gibi sözünde ve işinde de güvenilir idi. Asla vefasızlık yapmazdı.

g-Ahlâkı;

Hz. Muhammed(s.a.s.), zeki, sakin, kendinden emin, ölçülü ve dengeli tutuma sahip, sözü dinlenir, herkes tarafından sevilen ve takdir edilen, doğruluğundan ve samimiyetinden şüphe edilmeyen bir karaktere sahipti. Meslektaşlarının saygısını kazanmış bir tacirdi. Hakbilir idi. Onunla peygamberlik öncesinde ticarî ilişkilerde bulunanlar, çok iyi bir arkadaş olduğunu, hak hususunda hatır-gönül tanımadığını, zerre kadar riyakarlık yapmadığını söylemişlerdir. Yalan söylemezdi. Dost-düşman herkes onun yalan söylemediğini itiraf ederdi. Akrabalarının hakkını gözetir, ailesiyle ilgilenir, geçimini helal yoldan kazanır, yetimleri korur, muhtaçlara, zayıf ve güçsüzlere yardımda bulunur, misafire ikram eder, herkesle iyi geçinirdi.

h-Dinî Hayatı;

Hz. Muhammed(s.a.s.), kendisine vahiy gelmeden önce Arap Yarımadası’nda ve buranın sınırlarında yaygın olan Yahudilik, Hristiyanlık ve Mecusilik gibi dinlerden hiç birine girmedi. Bu dinlerin mensuplarının söylediklerine de yakınlık duymadı. Putlara tapan Mekkeli müşrikler arasında büyümesine ve yaşamasına rağmen putperestliğe de ilgi duymadı; putlara inanmadı, tapmadı, secde etmedi. Müşrik âdetlerinden hiçbirine meyletmedi. Arapların takip ettiği yolun yanlış, taptıkları putların ve bu putların gözüne girmek için yaptıkları işlerin boş olduğunu anlamıştı. Hz. Muhammed(s.a.s.) Allah’ın varlığına, birliğine ve ahiret hayatına inanıyordu.