GENEL KÜLTÜR İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
&Âlem: Minarelerde âlem, minarenin en uç bölümündeki külahının üzerine yerleştirilen alt kısmı boğumlu ve ucunda hilal maketi bulunan bölümdür.
&Abdal: Eskiden bazı gezgin dervişlere verilen ad yani halk içinde dolasan ve ermiş diye bilinen kişilere verilmiş bir lâkap
&Abes: Kişiye dünya ve âhirette herhangi bir yarar sağlamayan söz, iş ve davranış anlamındadır.
&Abâdile: Allah’ın kulu anlamına gelen `Abdullah’ kelimesinin çoğuludur.
&Abluka: Bir ülkenin veya bir yerin dışarıyla olan her türlü bağlantısını kuvvet kullanarak engellenmesine denir.
&Adâvet: Düşmanlık demektir
&Adl: “a-d-l” kökünden türeyen bir isim olup adalet, âdil, güvenilir, doğruluk, benzer, nazîr, eş, nafile, fidye demektir.
&Adâlet: “Adl” kökünden gelen “adalet” kavramı sözlükte; “insaflı ve doğru olmak, istikamet ve hakkâniyet” anlamlarına gelir.
&Âkıl: Âkıl; akıllı, akıl sahibi kimse demektir.
&Âkıle: Arapça’da, bağlayan, engelleyen anlamına gelen âkile; ıstılahta diyeti ödemeyi üstlenen veya diyet ödemekle mükellef tutulan şahıslar veya topluluğa denir.
&Aşûre: Kameri takvimin birinci ayı olan Muharremin onuncu gününe verilen isimdir.
&A’mâ: Sözlükte “iki gözü görmeyen kimse” anlamına gelen a’mâ kelimesi, mecâzî olarak “câhil, düşüncesiz, basiretsiz, idraksiz” anlamlarında da kullanılmaktadır.
&Arife: Belirli bir günün veya olayın bir önceki gününe denir.
&Arif: Zeyrek demektir. Anlayışlı, zeki, sezgili ve bilgili (kimse) anlamına gelir.
&Ayin: Mevlevi tekkelerinde zikir ve sema sırasında okunmak üzere bestelenen şiirlerdir. Okuyana ayinhan denir.
&Ahd-i Misak: Allahü teâlânın ezelde rûhlara; ”Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye suâl edince, onlarda; ”Evet, sen bizim Rabbimizsin” diyerek verdikleri söz, yemin, anlaşma, sözleşme.
&Aksam-ı Seb’a: Yedi kısım anlamındadır. Kelimelerin (sahih, misâl, muzaaf, lefif, nakıs, mehmuz, ecvef) bölümleri.
&Aleyhisselam: Selam üzerine olsun anlamına gelen bir dua ve dilek cümlesidir. Bu dua , peygamberlerin adi anılınca saygı ifadesi olarak kullanılır. Peygamberlerden biri anıldığında söylenmesi gereken ”Allah`in selamı üzerine olsun” anlamında bir tazim ifadesi.
&Aksam-ı Selase: Üç kısım anlamındadır.(İsim, fiil, harf) bölümleri.
&Ağyâr: Başka, yabancı, el anlamlarına gelen gayr kelimesinin çoğuludur.
&Bâciyan-ı Rûm: Âhiler tarafından Anadolu’da XIV. y.y. da kurulan kadınlar birliğinin adıdır.
&Bâ’is: Göndermek, uykudan uyarmak, teş-vik etmek, diriltmek, uyanık olmak, uykusuz olmak anlamlarına gelir.
&Bâkî: Kalmak, devam etmek, sabit olmak, bakmak, gözetlemek anlamlarındaki “b-k-y” kökünden türeyen bâkî, ebedî olan, devam eden demektir.
&Bezm-i Elest: Allah`la yaratılışları sırasında insanlar arasında yapıldığı kabul edilen sözleşme için kullanılan bir tabir.
&Berâet: Sözlükte “bir borçtan, ceza veya sorumluluktan kurtulma; temize çıkmak; uzak olmak; ilişkiyi kesmek” gibi anlamlara gelmektedir. Günahlardan kurtulmaya vesile olan Şaban ayının onbeşinci gecesine de Berat gecesi denir.
&Beşir: Müjdeci ve müjde veren, güleç yüzlü insan anlamında kullanılır. Başka bir tarifle Müjdeleyici manasına peygamber efendimizin isimlerindendir.
&Beyt-i Atik: Kâbe, beytullah ve temiz ev anlamına gelir.
&Beyt-ül Makdis: Kudüs’ün diğer adıdır.
&Beytül-Gazel: Divan edebiyatında gazelin en güzel beytine, Beytül-gazel adı verilir.
&Beyt-ül-Haram: Kâbe ve etrafınana denir
&Beyt-i Ma’mûr: Meleklerin kıblesi. Göklerde meleklerin devâmlı tavâf ettikleri yer, makam. Peygamberimiz’in Miraç hadisesinde yedinci kat semada, Mescidi Haram ve Mescidi Aksa’dan sonra uğradığı, meleklerin kıyamete kadar hayatlarında bir defa sıra gelerek tavaf ettiği 7. kat semadaki bu mescidin adıdır.
&Beyine: Ayırmak, ayrılmak, uzaklaşmak ve uzaklaştırmak anlamındaki “beyn” veya açık-seçik olmak, açık-seçik hale getirmek anlamındaki “beyân” kökünden gelen “beyyine” apaçık delil, hüccet, kesin belge demektir.
&Beşîr: Müjdeleyici demektir. Mübeşşir kelimesi ile eş; nezir ve münzir (uyarıcı) kelimeleri ile zıd anlamdadır.
Bid’at: İslamî ilimlerin hemen hepsinde sıkça rastlanan bir terimdir. Sözlükte bir şeye başlamak, ibda ve ihdas etmek, yani bir şeyi ilk defa ortaya atmak; inşa etmek manalarına gelir. Genellikle İslâmiyet’in kemale ermesinden sonra ortaya atılıp dine nisbet ve izafe edilen şeylere denir. Bu şeyler Hz. Peygamber (s.a.s) ‘in sağlığında yoktur. Sahabiler tarafından bilinmemektedir. Sonradan ortaya çıkmış ve dine sokulmuşlardır.
&Burak: Miraç sırasında Peygamberimizin bineğinin ismi; Burak idi.
&Bâğî: Âsî, meşru devlet reisine karşı ayaklanan.
&Bağy: İsyan, meşru devlet reisine karşı ayaklanma.
&Bâtın: Görünmeyen, bir şeyin iç yüzü.
&Bedihiler: Açık seçik bilgiler, doğuştan varolan gerçek bilgiler.
&Cann: Cinn’in babası, İblis demektir.
&Caiz: Yapılmasından dini bakımdan bir sakınca olmayan şeydir.
&Cebel-Tur: (Tur-i Sina): Hz. Musa`nın Allah ile bir nevi mülakatta bulunduğu mahaldir.
&Cebel-i Nur: Nur dagi demektir. Mekke`de bulunan bir dağın adidir.Hz. Muhamed (sas)`e ilk vahiy, Nur dağının tepesinde bulunan Hıra mağarasında nazil olmuştur.
&Cebel-i Rahme: Arafat ovasının ortasındaki tepe. Rahmet dağı demektir.
&Cevamiu`l-Kelim: Hz. Peygamber`in veciz sözlerini ve kendisinin veciz konuşma özelliğini ifade eden bir tabir.
&Cebel-i Sevr: Peygamberimiz’in Mekke`den Medine`ye hicret ederken ilk sığındığı yer. Sevr dağı.
&Cünûn: Sözlükte “örtünmek, gizlenmek, aklını kaybetmek” anlamlarına gelen cünûn, bir fıkıh terimi olarak, söz ve fiillerin, normal cereyan etmesini engelleyecek derecedeki akıl bozukluğu şeklinde tanımlanabilir.
&Delailü’l-Hayrat: Müslümanların en çok okuduğu metinler, belirli süre ve ayetleri Allah’ın isimlerini, salavat ve duaları içeren evrad, Delailü’l-hayrat ve dua risaleleridir. Hz. Peygamber için kullanılan salavat-i şerifeleri toplayan kitapların adıdır.
&Delailü’n-Nübüvve: Delâilü’n-Nübüvve, Peygamberlik müessesesini, özellikle Hz. Muhammed’in peygamberliğini ispatlamak amacıyla yazılan eserlerin ortak adı.
&Dîvan: (Eskiden) ordu mensuplarıyla ve sair maaşlı kimselerin isim, vazife ve tahsîsatları yazılı bulunan defter ve bu işe bakan memurların çalıştığı yer.-Resmî daire. Padişahın huzuru. Şiir kitabı. Bu günkü Türkçede: Yeni tarzda sedir.
&Dâî: Davetçi, propagandacı anlamına gelir. Çoğulu: Düat.
&Daru`l-Erkam: Mekke döneminde sıkıntılı yıllarında İslam tebliğ faaliyetlerinde merkez olarak kullanılmış ev.
&Dâru’n-Nedve: Darun Nedve, İslam`dan önce, Mekke şehir devletinin önemli kararların alındığı toplantı yeri
&Dua-i Müstecab: Kabul olunan dua demektir.
&Entegrasyon: Bütünleşme ve uyum anlamına gelen bir kavramdır.
&Eman: Güven, af, müsaade; yazılı olarak birine verilmiş olan güvenlik müsaadesi.
&Emr-î bil-Ma’ruf: İyiliği emir ve tavsiye etme.
&Ehl-i Hibre: Ehl-i Vukuf, bilirkişi, eksper, hakimin, kendi ihtisası dışında kalan alanlarda bilgisine başvurduğu, konunun uzmanı kişi veya kişiler.
&Eyyam-i Madudat: (Sayılı günler): Beş vakit namazın farzlarından sonra tekbir alınan günlerdir.9 Zilhicce- 13 Zilhicce ikindi vakti.
&Eyyam-i Malumat: Belirli günler demektir. Zilhiccenin ilk on günüdür
&Fâcir: Günahkâr ve sapık anlamına gelir
&Fahvây-î Kelâm: Sözün gelişinden anlaşılan mâna. Terim olarak, sözün ihtiva ettiği mânaya uygun düşen hüküm anlamına gelir
&Fidye: Esir veya bir kimsenin kendisini kurtarması için verdiği mal anlamına gelir.
&Firâset: Derhal anlama, ileriyi kavrama; bir nevi sezgi anlamına gelir.
&Fitne: İmtihan, mihnet, din yüzünden yapılan baskı ve işkence; karışıklık, fesat anlamına gelir.
&Hattat: Güzel yazı yazan, güzel yazı yazma üstadına hattat denir.
&Hafî: Gizli, kapalı anlamına gelir.
&Hal’: Söküp çıkarma, padişah ve benzerini tahtından indirme veya vazifesine son verme anlamına gelir.
&Haremeyn: İki mukaddes harem demektir. Müşrik ve kâfirlere yasak olan mukaddes Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere.
&Haremeyn-i Şerifeyn: Mekke’deki Kâbe ile Medine’deki Ravza-i Mutahhara.
&Hazf: Çıkarıp atma, yazı veya sözün bir kısmını silme, yok etme anlamına gelir.
&Haber-i Vahid: Mütevatir derecesine ulaş-mayan haber.
&Hamdele: Elhamdülillah veya bu mânâdaki sözler. Elhamdülillah sözünün mânâsı, Allahü teâlâya hamd olsun, ben her hâlimde O’ndan memnûnum demektir.
&Havkale: Lâ havle ve lâ kuvvete illa bi’l-ilâhî’l-alîyyi’l-azîm = (güç ve kuvvet ancak Yüce ve büyük olan Allah ile vardır) cümlesini söylemeye denir.
&Hulul: Bir yere gelip inme, nüfuz etme, içine girme anlamına gelir.
&Hüccet: Delil, vesika ve ilâm anlamına gelir.
&Hüsn-i Hatime: Son nefeste, rûhunu îmân ile teslim etme, îmân ile âhirete gitme.
&Hilye; sözlük anlamı süs, zinet, cevher, güzel sıfatlar ve güzel yüz anlamına gelen edebi terimdir. Hz. Peygamberin fiziki özelliklerini vasıflarını ve güzelliklerini anlatan edebi eserlerle aynı konuda Hüsn-i Hatla yazılan levhalara verilen isimdir.-Hilyenin müstakil bir tür olarak gelişmesinin en önemli nedenleri; Hz. Peygamberi rüyada görmüş birinin onu gerçekten görmüş sayılacağına dair bir hadisle peygamber sevgisini her şeyin üstünde tutan Türklerin bu sevgiyi edebiyata aktarma gayretleridir.
&Hilye-i Şerif: Hilye-i Saadet, Hilye-i Rasullullah ve Hilye-i Nebi gibi isimlerle anılan eserler; Hz. Peygamberin fiziki özelliklerini anlatan eserlerle hattat ve müzehhiplerin ortaya koyduğu levhalardır. Hilye-i şerif hilyei saadet gibi eserlere örnekler veren şahsiyet; Hafız Osman’dır. Hilye türü eserlerde Hz. Peygamberin fiziki özelliklerinin yanı sıra ruhi portresiyle ilgili hususlara da yer verilmiştir. Bu tarzın en tanınmış örneği Nahifi’nin Hilyatü’l-Envar’dir.
&Hisbe: İslam devletlerinde genel ahlaki, kamu düzenini korumak ve denetlemekle görevli teşkilat.
&Hıtan: Erkek çocukların sünnet edilmesine denir.
&Hüsn-i hatime: Son nefeste, ruhunu iman ile teslim etme.Su-i hatime ise imansız gitme demektir.
&İstirca: ’’İnne lillehi ve inne ileyhi raciun’’ ayetini sıkıntılı anlarda okumaya denir.
&İstiva’;Doğrulma, dikelme, birbirine eşit olma, olgunluk çağına erişme, istilâ etme, Allah’a isnat edilince hükümran olma anlamına gelir.
&Numeroloji: Hayatımızın aşamalarında karşımıza çıkan sayıların, örneğin doğum tarihimizin, kişiliğimize ve geleceğimize olan etkilerini inceleyen bilim dalına denir.
&Sosyoloji: Toplum yapısının şeklini, gelişimini ve değişimini inceleyen, bilimsel metot ve araştırma teknikleri kullanarak, toplum yapısında meydana gelen olayları yorumlayan, teoriler geliştiren ve kendi kavramları ile kanunlara ulaşan bilim dalına denir.
&Sala: Arapça’da dua ve namaz anlamlarına gelen sala Hz. Peygamber(sav)’e Allah’ta rahmet ve selam temenni eden nu metheden onun şefaatini dileyen aile fertlerine ve yakınlarına dua ifadeleri içeren belirli bestesiyle veya serbest olarak okunan güftelerin genel adıdır.
&Sâhibü’s-Surta: Emniyet müdürü, emnivet âmiri anlamlarına gelir.
&Sâmit: Susan, konuşmayan, sükût eden anlamlarına gelen bir kavramdır.
&Süleha: Günah islemeyen kimseler. Salih kelimesinin cogulu. Iyi, salih.
&Sufi: Salik, derviş, talib, mürid ve can anlamına gelir.
&Sebil: Eskiden hayır amacıyla, ücretsiz su dagıtmak için yapılmış olan özel yapılara sebil denirdi.
&Surname: Sünnet düğünlerini anlatan eserlere denir.
&Şadırvan: Şadırvan, camilerde cemaatin tuvalet ihtiyacını giderdiği ve abdest aldığı yerdir.
&Şerefe: Minarelerde şerefe, minare gövdesinde müezzinin ezan okuması için yapılmış yuvarlak çıkıntıdır.
&Rehabilitasyon: Kişinin hastalık, kaza, hapis, bunalım gibi ruhi ve bedeni yaralanmalardan sonra karşılaştığı güçlükleri yenmesine yardım ederek, kendi kendine yeter duruma gelmesine nedir.
&Kaside: Divan şiirinde konusu övgü olan bir nazım bicimi olan ve divan edebiyatında övgü amacıyla yazılan şiir türüne denir.
&Kubbe: Camilerde ses akustiği sağlamak ve caminin üstünün kapatılması ve camiye güzel bir görünüm kazandır-mak amacıyla yapılmış yarım küre şeklindeki bölümdür.
&Kısas-ı enbiya: Peygamberlerle ilgili kıssaları içeren yapıtların genel adıdır. İlk kısas-ı enbiya Kısai’nin 9. yüzyılda yazdığı Kitabü Kısasi’l-Enbiya adlı eseridir. Türkçe Kısas-ı Enbiya kitapları arasında Rabguzi’nin 1310’da Çağatay Hanı Termaşir’in emiri Nasuriddin Tokboğa’nın emriyle yazdığı Kısasü’l-Enbiya ve Ahmet Cevdet Paşa’nın Kısas-ı-Enbiya ile Tevarih-i Hulefa adlı eserleri sayılabilir.
&Maktel-i Hüseyin: Hazreti Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilişini konu alan ve acıklı bir üslupla yazılan eserlerin tümüne verilen isimdir. Daha çok Şii yazarlar tarafından kaleme alınmıştır. Lirik-didaktik bir üslupla ve yalın bir dil kullanılarak yazılmışlardır. Türk edebiyatındaki en en önemli Maktel-i Hüseyin, Fuzûlî’nin yazdığı Hadikatü’s-Süeda adlı eserdir.
&Mahya: Eskiden Ramazan aylarında Ramazanın önemini hatırlatan minareler arasına asılan ışıklı yazılara denir.
&Menkıbname: Ya da menakıbname olarak adlandırılır. Kahramanların, din büyüklerinin, tarikat kurucularının, ermişlerin olağanüstü yaşamlarını ve kerametlerini anlatan yapıtlardır. Türk edebiyatında 100’ü aşkın menkıbname yazılmıştır. Bu yapıtlar içerik yönünden ya bir tarikatla ilgilidir, örneğin Sakıb Bey’le Mustafa Dede’nin Sefine-i Nefise adlı eseri gibi. Ya da bir ermişi konu edinir, örneğin Müstakimzade Süleyman Saddedin’in Menkıb-ı İmam-ı Azam’ı gibi.
&Minber: Minber, camilerin ön kısmında Cuma ve bayram hutbelerinin okunduğu basamaklı bölümdür.
&Münacat: Konusu tanrıya yakarış olan şiir. Genellikle kaside, ender olarak da gazel, kıta, mesnevi biçiminde yazılmıştır. Türk edebiyatına 13. yüzyıldan sonra girdi. Divan şairlerinin genellikle divanlarının başına koydukları münacatların temel konusu, zayıf ve çaresiz durumdaki insanın yüce ve güçlü tanrıya yalvarıp ondan yardım istemesidir. Allahtan bir şeyi dilemek için ona yalvarmak ve yakarmak için yazılmış nazım türü Münacat’tır. Münacatın kelime anlamı; Fısıldamak kulağa söylemek iki kişi arasında geçen gizli konuşma demektir. Münacat hangi nazım şekilleriyle; Kaside, gazel, kıta, mesnevi ve rubai’dir.
&Minare: Minare, camilerde ezanın daha uzaklara ulaşması için yapılmış silindir şeklindeki, uzunca yapılara denir.
&Mihrap: Mihrap, camilerin ön bölümünde, imamın namaz kıldırdığı yere denir.
&Mevlid: Hazreti Muhammed’in doğumunu ve kısaca yaşamını övgüyle anlatan yapıtlardır. Dinsel Türk müziğinin doğaçlama türlerinden biri de bu isimle bilinir. Mevlidler çoğu zaman mesnevi biçiminde düzenlenmiş, halkın anlayabileceği yalın bir dille yazılmıştır. İlk özgün mevlid Ebu’l-Cevzi tarafından yazılmıştır. İlk Türkçe mevlid metni Süleyman Çelebi’nin 812 de kaleme aldığı Vesiletü’n-Necat’tır
&Miraciye: Hazreti Muhammed’in göğe yükselişini konu alan edebi yapıtlardır. Tek başına bir kitabın konusunu oluşturabildiği gibi, eserler içinde bölümler halinde de yer alır. Genellikle kaside ve mesnevi şeklinde yazılmıştır. Miraciyelerde coşkulu bir söyleyiş, didaktik özellikler ve sanatlı bir üslup egemendir. Cumhuriyet döneminde Abdullah Azmi Yaman’ın yazdığı Miraciye bu türe örnektir.
&Marifet: Bilgi, tecrübi ve ameli bilgi, tanımak ve aşinalık anlamına gelir. Sufilerin ruhani halleri yaşayarak menevi ve ilahi hakikatleri tadarak elde ettikleri bilgi irfanıdır. Allah’ın zâtı ve sıfatları hakkında şüphe götürmeyecek bir bilgiye sahip olmak demektir.
&Marifetullah: “Allah’ı isim ve sıfatları ile bilip O’nu tanımaya çalışmak ve rızası dairesinde hareket etmek” manasındadır. Allah’ın sanat eserlerini ve Kur’ân hakikatlerini tefekkürdür. Bu derin düşünce, insanı maddi ve hayvani hayattan sıyırıp, kalp ve ruhun yükselmesine vesile olur.
&Mahya: Ramazan-ı şerîf ayında, geceleri çift minâre bulunan câmilerde iki minâre arasına gerilen ve halata(kalın ipe) asılarak kandillerle (lambalarla) yazılan yazı ve şekiller.
&Ma’siyet: Günah, isyan anlamına gelir.
&Mele: Bir toplumun ileri gelenleri, görüşlerine başvurulanlar, kendileri ile istişare edilenler.
&Masâlih Ma’sum: Kusur ve günahtan ko-runmuş kimse. Ma’tûh: Bunak, kendisi için İyi veya kötü olanı ayırt edemeyen kişi denir.
&Mukallid: Başkasına uyan, başkasını taklit eden anlamına gelir.
&Musafâha: İki kişinin birbirlerine muhabbetlerini izhar için ellerini uzatarak el sıkışmalarına denir. Peygamber Efendimizin “Onlar sizden daha yufka yüreklidirler” buyurduğu, İslam’da ilk Musafâha’yı Yemenliler yapmıştır.
&Muayede: Geleneğimizde bayramlaşmaya verilen bir kavramdır.
&Mihnet: İşkence, baskı ve eziyet anlamındadır.
&Natı Şerif: Hazreti Muhammed’i övmek amacıyla yazılmış şiirlerdir. Hazreti Muhammed’in çeşitli özellikleriyle mucizelerinin dile getirildiği bu şiirler daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır. Na’t’lara divanların başında tevhid ve münacaatlardan sonra yer verilmiştir. Na’t yazmakla ünlü kişilere na’t-gü, özel dinsel törenlerde na’t okuyanlara ise na’t-han denir. Fuzuli’nin “Su Kasidesi divan edebiyatının en tanınmış na’t’ıdır. Türk tasavvuf müziğindeki bir form da bu adla bilinir.
&Nâtık: Konuşan, söyleyen demektir.
&Nakibül Eşraf: Osmanlı da Seyyid ve Serif`in doğum ve ölüm kayıtlarını tutan kişilere “Nakibül-Eşraf“, bu isi yapan müesseselere de „Nakibül-Eşraflık deniliyordu.
&Nefes: Alevi-Bektaşi ve Melami şairlerin vahdet telkin ettiği ilahilerdir. Vahdet-i Vucudu(Allah’ın varlığı) nefeslerle telkin ederler. Beştaşiler; na’t ve Hz. Ali methiyesine nefes derler. Nefesler gazel koşma tarzında hece veya aruzla yazılır. Bektaşi tekkelerinde ayin-i cemlerde sazla birlikte okunur.
&Tasavvuf: Sufi Hale ulaştıran yaşantıdır. Tecribi bir ilim ve insanın kendini tanıması yöntemidir. Sof giymek, saf olmak, ilk safta bulunmak ve suffa ashabı gibi yaşamak demektir.
&Tarikat: Ma’rifete ulaşmak için tutulan bir takım kuralları ve esasları olan (usul-erkan) yol = irfan okullarıdır.
&Tekke: Tarikatın usul-erkanının öğretildiği dervişlerin ruhen ahlaken eğitilip olgunlaştıkları yer.
&Tahrîm: Haram kılma. Bir şeyin haram olduğunu bildirme demektir.
&Tahsis: Hususîleştirme, özelleştirme. Genel bir hüküm ifade eden bir sözü – belirli bir hükme mahsus kılma demektir.
&Takiyye: Korktuğu için fikrini gizli tutma, sır tutma, sakınma demektir.
&Takrir: İfade etme, belirtme, aynen kabul etme; ikrar demektir.
&Takarrub: Yaklaşma, bir şeye yakın olmak için çalışma Allah’a yakınlık kazanmak için ibâdet etme anlamına gelir.
&Tahmîd (hamd) : El- Hamdü lillah demektir.
&Ta’n: Yerme, kötüleme, dil uzatma.
&Tavaif-i Mülûk: Endülüs Emevî Devleti çöktükten sonra orada meydana çıkan küçük emirler.
&Tardiye: Gerek bir Müslüman için gerekse hutbede dört büyük halife için ‘’Allah razı olsun’’ diye dua etmeye denir.
&Tazmin: Sebep olduğu zarar ve ziyanı ödeme. Telef edilen mal ve benzeri şeylerin kıymetini sahibine verme. Çoğulu: Tazminat.
&Teberrî: Uzaklaşma, uzak durma.(Türkçede teberrâ şeklinde söylendiği zaman) Ehl-i Beyt’e zulm edenleri sevmeme ve böylelerinden uzaklaşma demektir.
&Tecsîm: Bir şeye vücut verme, cisim isnat etme, cismanileştirme demektir.
&Tefviz: İşi başkasına bırakma. Her şeyi Allah’a havale etme ve O’ndan bilme demektir.
&Tenkîh: Ayıklama, bir eseri gözden geçirerek lüzumsuz ve yanlış kısımlarını çıkarma demektir.
&Temcid: Minarelerde ezandan ayrı olarak Allah a yapılan dua ve münacatlardır. Üç aylarda recebin ilk gecesiyle başlayarak ramazanın teravih kılınan ilk gecesine kadar yatsı namazının ardından ramazanda ise sahurdan sonra müezzinler ve cemaatin katılımıyla minarede okunurdu.
&Tekbir: Herhangi bir dini merasimin heyecanı içersinde topluca belirli bestesiyle okunan Allah’ın yüceliğinin ifade eden cümlelerdir. Tekbirin bestekarı; Buhirizade Mustafa Itri’dir.
&Tevşih: Mevlid ve miraciye gibi hacimli eserlerin bahirleri arasında okunmak üzere bestelenmiş, güfteler her yönüyle Hz. Peygamber’i konu alan ilahilerdir. Okuyana tevşihan denir.
&Tesbih: Subhanallah kelimesini söylemek suretiyle Allah(c.c)’ın bütün kusurlardan ve eksikliklerden uzak bulunduğuna inanmak onu yüceltmek anlamında olan tesbih, bu maksatla her vakit namazının sonunda otuz üçer defa sübhanallah, elhamdülillah, Allahü ekber, sözlerini te-remmüm etmekten ibarettir.
&Teşrî’: Yasama, kanun koyma demektir.
&Teserrî: Cariyeyi odalık edinme demektir.
&Kavas: Konsolosluklarda çalışan özel giysili koruma memuruna denir.
&Kavil (Kavi): Söz, görüş, kanaat. Çoğulu: Akvâl anlamına gelir.
&Kazâ: Yargı, yargılama, hüküm anlamına gelir.
&Kazâî hüküm: Mahkemece verilen hüküm veya karar anlamına gelir.
&Kaziyye: Mesele, hüküm, karar, önerme anlamına gelir.
&Kaylule: Öğleden sonra bir miktar uyumaya denir.
&Kelime-i tehlîl: ”Lâ ilâhe illallah” sözüdür.
&Kebîre: Büyük günah. Çoğulu: Kebâir anlamına gelir.
&Kelime-i tevhîd: ”Lâ ilâhe illallah, Muham-medün resûlullah” sözü.
&Kelime-i temcîd: ”Lâ havle velâ kuvvete illâ billah” sözü. Mânâsı; “Güç ve kuvvet ancak Allahü teâlâdandır” demektir.
&Kurbiyyet: Yakınlık, yakın olma anlamına gelir.
&Küfr: Allah’a inanmama. Allah’a yakışmayacak sıfatlar verme, Allah’ın emirlerini tanımama; dinsizlik, müşriklik. (Örtmek anlamına gelen bu kelime, Türkçe’de sövmek mânâsına da kullanılmakatdır.)
&Küfüv: Denk, aynı durumda, benzeri şey anlamına gelir.
&Vasî: Bir kimsenin ölmeden önce, kendisi öldükten sonra yapılmasını istediği işleri yürütmek için tâyin ettiği şahıs. Yetimlere ve mallarına bakan kimse demektir.
&Vecih(Vech): Yüz, şekil, anlayış farkı, görüş demektir.
&Vedîa: Muhafaza edilmek üzere birine emanet bırakılan mal demektir.
&Velâ’: Dostluk, yakınlık, yardım. Efendisiyle azat ettiği köle veya câriye arasındaki ilişki. Ekseriyete göre, nesebi belli olmayan bir kimse ile başka bir şahıs arasında yapılan, genellikle yardımlaşma esasına dayanan özel bir akid şekli anlamlarında kullanılır
&Velayet: Velî olma, velilik demektir.
&Veraset: Vâris olma, mirasçı olma, Bir şey soydan İntikal etme, kalıtım gibi anlamlara gelir.
&Velime: Her türlü mutluluk veren hadise sebebiyle verilen ziyafet anlamına gelen velime, terim olarak, düğün yemeğinin özel ismi haline gelmiştir.
&Veziru’t-tefviz: Halifeden sonra en yetkili vezire verilen isimdir.
&Vildan: Cennet ehlinin hiç yaşlanmayacak olan hizmetçilerinin ismidir
&Vird: Sözlükte “gelmek, getirilen su, su hissesi” gibi anlamlara gelen vird, tasavvufta, günlük dualar, düzenli bir şekilde belli zamanlarda okunmak üzere âyet, hadis ve ermişlerin sözlerinden derlenmiş dualar, ahzab, hizb, ezkâr, zikir demektir. Nâfile olarak devamlı yapılan ibâdet, tesbih ve duâlar. Çoğulu evrâddır
&Yed-i Emîn: Kânûnen güvenilir kimse olarak seçilen şahıs. Mahkemece kendisine bir şey emânet olunan kimse; güvenilir, emin el.
&Yed-i Beyza: Beyaz el anlamına gelir, Hz. Musa’ya verilen mucizelerden biri
&Zevi’l-Ukül: Akıl sahipleri demektir.
&Zünnar: Gayri Müslimlerin Müslümanlardan farklı gözükmek için bellerine taktığı kuşağa denir.
&Zühd: Dünyanın ihtiyaç dışındaki helâl nimetlerinden gönlü uzaklaştırmaktır.
&Müvazebe: Hz. Peygamberin devamlı olarak yaptığı ve bir mazeret olmaksızın terk etmediği şeydir.