TEMİZLİK / TEHARET / DİYANET(DİB) FETVALARI

ADAK VE YEMİN / DİYANET(DİB) FETVALARI

DUA VE ZİKİR / DİYANET(DİB) FETVALARI

KADINLARA ÖZEL HALLER / DİYANET(DİB) FETVALARI

MİRAS VE VASİYET / DİYANET(DİB) FETVALARI

YİYECEKLER ve İÇECEKLER / DİYANET(DİB) FETVALARI

BİDAT VE HURAFELER / DİYANET(DİB) FETVALARI

Nafaka ve Tazminat

NAFAKA VE TAZMİNAT

1-Kadın şahsi ihtiyacını karşılamak için kocasının parasını rızası olmadan alabilir mi?

 &İslam dini, kocaya vermiş olduğu hak ve yetkilerin yanında, birtakım görev ve sorumluluklar da yüklemiştir. Bunlardan birisi de, kocanın eşinin temel ihtiyaçlarını mâkul ve normal ölçülerde karşılama ve giderme görevidir (Nisa, 4/34; Talak, 65/6; Bakara, 2/233). Bu, evlilik akdinden doğan bir sorumluluk olup, kadının zengin veya fakir olması, müslim veya gayrimüslim olması sonucu değiştirmez.

 &Ebû Süfyan’ın karısı Hind, Resûlullah’ın(s.a.s.) huzuruna gelerek, “Ey Allah’ın Resûlü! Ebu Süfyan cimri bir adamdır, ne bana ne de çocuklarına yeterli harcamada bulunmuyor. O görmeden malından alabilir miyim?” diye sorduğunda Allah Resûlü(s.a.s.); “Kendine ve çocuklarına yetecek kadarını alabilirsin.” (Nesâî, Kadâ, 34) buyurmuştur. Buna göre koca, eşinin normal şahsi ihtiyaçlarını karşılamayı ihmal ederse, kadın ihtiyacı kadarını alabilir.

2-Boşanan kadının mali hakları nelerdir?

 &Boşanan kadın, eğer halvet-i sahiha veya zifaf gerçekleşmişse hakkı olan mehrin tamamını alır. Ayrıca erkek eşini, onun talebi olmaksızın boşamışsa, müt’a adı verilen gönül alıcı bir hediyenin verilmesi, Şâfiî mezhebine göre vacip, Hanefî mezhebine göre müstehab görülmüştür (İbn Âbidin, Reddu’l-muhtâr, IV, 245; Zekeriyyâ el-Ensârî, Esne’l-metâlib, III, 319).

 &Şayet nikâh esnasında veya sonrasında belirlenmiş bir mehir yoksa kadının, başta kız kardeşleri olmak üzere kendisine babası tarafından olan akrabalarından eğitim, güzellik, sosyal statü itibariyle denk sayılacak bir kadının aldığı kadar bir mehri hak eder. Buna mehr-i misil denir. Ayrıca erkeğin, boşadığı kadının bekleyeceği iddet süresince, nafaka ve mesken temin etmesi gerekir (Talâk 65/1, 6).

 &Şayet bir kadın henüz kocası ile cinsel birliktelik yaşamadan veya halvet-i sahiha meydana gelmeden boşanmışsa, belirlenen mehrin yarısını (Bakara, 2/237), mehir belirlenmemişse, fıkıh ıstılahında müt’a denilen hediyeyi hak eder (Bakara, 2/236). Kur’an ve sünnette müt’a’nın ne kadar olduğu belirlenmemiş, bu konuda erkeğin sahip olduğu maddi imkânlar ve örf esas alınmıştır (Bakara, 2/236; Muvatta, Talâk, 46). Ancak fakihler, ilgili nasslardan ve uygulamalardan yola çıkarak, müt’anın mehr-i mislin yarısını geçmemesi gerektiğini belirtmişlerdir (İbn Mâze, el-Muhît, III, 112).

 &Bu sebeple mahkemenin mehr-i mislin yarısını aşan veya fahiş kabul edilebilecek bir tazminatı belirlemesi halinde kadının mezkûr miktardan fazlasını alması haksız kazanç sayılacağından fazla miktarı tekrar eski eşine iade etmesi gerekir. Ancak taraflar kendi aralarında anlaşarak, muayyen bir miktar belirlemişlerse, bu durumda müt’anın mehr-i mislin yarısından fazla olmasında bir sakınca olmadığı da söylenmiştir (Remlî, Nihâyetü’l-Muhtâc, VI, 365; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, IV, 246).

3-Boşanma davası uzun süre sonuçlanmayan kadının aldığı nafaka helal midir?

 &İslam’a göre evlilik devam ettikçe ve boşama halinde iddet süresince erkek, eşinin nafakasını temin etmekle sorumludur (Bakara, 2/233; Nisâ, 4/34; Talâk, 65/7; Buhârî, “Nafakât”, 1–4; Kâsânî, Bedâi’, IV, 15-16). Dinen boşama olmadan mahkemeye boşanma davası açılmış ve kadın da evi terk etmemişse mahkeme devam ettiği sürece eşler evli hükmünde olduğundan, dava süresince de kadının nafakasını temin etme yükümlülüğü kocasına aittir. Bu yükümlülük mahkeme boşadıktan sonra başlayan iddet süresi bitinceye kadar devam eder. Ancak dinen boşanma gerçekleşmişse süreç devam etse bile İslam hukukuna göre kocanın eşine yönelik nafaka borcu iddetin bitimiyle sona erer.

4-Boşanmadan sonra çocukların velayeti kime verilir?

 &Çocuğun doğumdan itibaren beslenmesini, bakım ve temizliğini belli bir süreye kadar en iyi bir biçimde annesi yerine getireceğinden velayet hakkı öncelikle anneye tanınmıştır. Annenin şefkat, merhamet ve bu işlere dönük fıtrî becerisinin bulunması da bunu gerektirmektedir (İbn Hazm, el-Muhallâ, X, 323; Mergınânî, el-Hidâye, III, 366; İbn Kudâme, el-Muğnî, XI, 412-413; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, III, 592).

 &Bir kadın Hz. Peygambere(s.a.s.) gelerek, “Ey Allah’ın Elçisi! Şu benim oğlumdur. Karnım ona yuva, göğsüm pınar, kucağım da sıcak bir kundak oldu. Şimdi ise babası beni boşadı ve çocuğu benden çekip almak istiyor.” biçiminde şikâyette bulununca Resul-i Ekrem; “Başkası ile evlenmediğin sürece onun üzerinde önce sen hak sahibisin.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 182; Ebu Dâvûd, Talâk, 35) buyurmuştur.

 &Hz. Ebu Bekr de (r.a.) bir babaya; “Annesinin okşaması, kucağına alması ve kokusu, çocuk açısından senin yanında kalmasından daha hayırlıdır. Sonra çocuk büyüyünce seçimini yapar.” (Abdurrazzâk, el-Mûsânnef, VII, 154) demiştir.

 &Çocuğun bakım ve terbiyesi sorumluluğu kendisine verilen kişinin akıllı, ergin, bu işi yapabilecek güçte ve çocuğu hayat, sağlık ve ahlakî bakımdan koruma konusunda güvenilir olması gerekir.

 &Hem kadın hem erkekte aranan bu ortak nitelikler yanında sadece kadında ve sadece erkekte aranan başka şartlar da vardır. Erkeğin müslüman olması, bakacağı çocuk kız ise ona mahrem olması; kadının çocuğa yabancı yani mahrem olmayan biriyle evli olmaması bu tür özel şartlardandır (Sahnûn, el-Müdevvene, II, 258 vd.; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, III, 593-594; Şevkânî, Neylü’l-evtâr, VII, 397 vd.; Bilmen, Kâmus, II, 432).

 &Çocuğun bakımı ve yetiştirilmesinin (hadane) süresi çocuğun buna olan ihtiyacı ile orantılıdır. Hukukçular bunu, çocuğun kendi başına yemek yiyip giyinebileceği yaşa ulaşmasını ölçü alarak belirlemişlerdir. Buna göre erkek çocukta yedi-dokuz; kız çocukta dokuz-on bir yaşlarında hadane süresi sona erer. Mâlikîlere göre bu müddet, erkek çocukta ergenlik çağına, kız çocukta ise evlenmesine kadar uzamaktadır (Sahnûn, el-Müdevvene, II, 258-259).

 &Süre sona erince çocuğun sorumluluğu, hukukçuların çoğunluğuna göre babaya intikal ederken; Şâfiî ve Hanbelîler kararın çocuk tarafından verileceğini, anne-babasından hangisini seçerse onun yanında kalacağını söylemişlerdir(İbn Kudâme, el-Muğnî, XI, 414-415; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, III, 598). Hz. Peygamberin(s.a.s.), anne-babası boşanmış bir erkek çocuğu, onlardan hangisini seçeceği konusunda muhayyer bırakması(Ebu Dâvûd, Talâk 35; Tirmizî, Ahkâm 21; Nesâî, Talâk 52) ve Hz. Ebu Bekr’in yukarıdaki sözü, naklettiğimiz sözü, bu son görüşü teyit etmektedir.

5-Boşanmadan sonra çocukların nafakası kime aittir?

 &Çocukların ve annelerinin nafakalarını/temel ihtiyaçlarını karşılama görevi, babaya aittir (Bakara, 2/233; Talâk. 65/6). Nafaka borcu, yükümlünün ekonomik gücüne göre tespit edilir (Talâk, 65/7). Baba, çocuğun nafakasını temin edemeyecek kadar fakir olur da babanın kardeşi veya anne bunu temin edebilecek maddi güce sahipse, baba, gücü yettiğinde ödemek üzere, onlara borçlanarak nafakayı karşılar. Kız çocuklar büyük de olsa küçük çocuklar gibi olup, evleninceye kadar nafakaları babaya, evlendikten sonra kocaya aittir. Erkek çocuklar ise, çalışıp kazanır hâle gelinceye kadar baba nafakalarını temin eder, çalışıp kazanabilecek hâle gelince nafaka sorumluluğu sona erer. Ancak çocuk büyük de olsa nafakasını kazanamayacak bir özre sahip olduğunda, nafakası yine babaya aittir (Serahsî, el-Mebsût, V, 222-223).

6-Bir erkek evli olmayan kız kardeşine bakmakla yükümlü müdür?

 &Yüce Allah, akrabaya yardım ve iyiliği emretmektedir. Kur’an’da, “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver.” (İsra, 17/26); “Ana babaya, akrabaya iyilik edin.” (Nisa, 4/36) buyrulmuştur. Allah Resulü(s.a.s.) de hadislerinde Müslümanın yakından uzağa doğru akrabasına karşı olan sorumluluğunu ifade etmiştir:  “Ey Allah’ın Resulü! Kime iyilik edeyim?” diye soran sahabiye Peygamber Efendimiz(s.a.s.), “Annene, babana, kız kardeşine, erkek kardeşine ve sözü geçen bu kimselerden sonra gelen yakınlarına iyilik et. Bu yapılması gereken bir vazifedir. Bunlar ilişkileri devam ettirilmesi gereken yakınlardır.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 28) buyurmuştur. Bu sebeple kişi, kan bağıyla bağlı olup kendileri ile evlenmesinin caiz olmadığı hısımlarına, yakınlık sırasına göre muhtaç olduklarında nafaka ödemekle yükümlüdür (Serahsî, el-Mebsût, V, 223). Buna göre erkeğin muhtaç durumda olan kız kardeşine bakması gerekir.